Yazan: Waughin Jarth
Çeviren: Stormlancer
D ecumus Scotti boğuluyordu ve bunun hakkında fazla düşünmüyordu. Argonyalı köylüsünün üzerinde yaptığı felç büyüsü yüzünden kollarını ve bacaklarını yüzmek için hareket ettiremiyordu ama çok da batmıyordu. Onkobra nehri, beyaz sudan, parçalayan bir güç ve büyük tasları kolayca taşıyabilecek bir akıntıydı, bu yüzden Scotti dönerken, çarparken ve nehir boyunca sekerken, topuklarının üzerinde başını çevirdi.
Yeterince yakın bir zamanda öleceğini hesapladı ve bu Kara Bataklık’ta olmaktan daha iyi olacaktı. Ciğerleri suyla dolduğunda ve soğuk karanlık üzerine çöktüğünde çok fazla endişeye kapılmadı.
Bir an için, uzun zamandan beri ilk defa, Decumus Scotti huzuru hissetti. Kutsanmış karanlık. Ve sonra acıyı hissetti ve öksürdüğünü, karnından ve ciğerlerinden su kustuğunu hissetti.
Bir ses “Oh kahretsin, şimdi yaşıyor di mi?” dedi.
Scotti gözlerini açtığında ve üzerindeki yüze baktığında bile, eğer doğruysa bundan tam emin değildi. Bu bir Argonyalı’ydı ama hiçbir yerde görmemiş olduğu kadar sıra dışıydi. Yüz, bir mızrak gibi uzun ve inceydi; pulları yakut kırmızısı, günışığında göz alıcıydı. Ona göz kırptı, gözkapakları dikey yarıklar biçiminde açıldı ve kapandı.
“Şimdi, Seni yememiz gerektiğini sanmıyorum, değil mi ?” yaratık gülümsedi ve Scotti onun dişlerinden, bunun öylesine bir öneri olmadığını söyleyebilirdi.
“Teşekkür ederim” dedi Scotti, zayıf bir şekilde. “Biz” ile kastedileni öğrenmek için az bir biçimde başını kaldırdı ve hareketsiz, çamurlu nehrin pasaklı kıyısında olduğunu, gökkuşağı renklerinin tümünden pullarla ve ayni iğne gibi yüzlere sahip bir Argonyalı grubu tarafından çevrelendiğini keşfetti. Parlak yeşiller ve cevher gibi morlar, maviler ve turuncular…
“herhangi bir yerin yakınında mıyım ee, söyleyebilir misiniz?”
Al renkli Argonyalı güldü. “Hayır. Her yerin ortasındasınız ve hiçbir yerin yakınında.”
Kara Bataklık’ta mesafe kavramının fazla anlam ifade etmediği fikrini fark ederek “Oo” dedi Scotti. “Ve siz nesiniz?”
“Bizler Agaceph’leriz” al-renkli Argonyalı cevapladı. “Benim adim Nomu”
Scotti kendisini tanıttı. “İmparatorluk Şehri’ndeki Lord Vanech’in Yapı Komitesi’nde kıdemli bir katibim. İşim buraya gelip ticaretle ilgili problemleri halletmeye çalışmaktı ama ajandamı kaybettim ve bağlantılarımın hiçbirisiyle buluşmadım, Gideon’dan Archein’lerle… “
“Süslü, asimile edilmiş köleci hırsızlar loncası” limon renkli küçük bir Agaceph bazı duygularla mırıldandı.
“… Ve şimdi. Sadece eve gitmek istiyorum.”
Nomu gülümsedi, sanki bir ev sahibi, davetsiz bir misafirin partiyi terk etmesini görmekten mutlu olmuşçasına geniş ağzı yukarı büküldü. “Shehs size rehberlik edecek.”
Öyle görünüyordu ki Shehs, minik, tatsız sari yaratıktı ve verilen görevden tamamen hoşnutsuzdu. Şaşırtıcı bir kuvvetle Scotti’yi yukarı kaldırdı ve bir an için katip, Gemullus’u, onu Yer altı ekspresine açılan fokurdayan pisliğin içine bırakırken hatırladı. Buna karşın Shehs Scotti’yi hafifçe tıraşlanmış, suyun üzerinde sallanan ince küçük bir sala doğru fırlattı.
“Bu sizin yolculuk biçiminiz mi?”
” Kırık vagonlarımız ve kardeşlerimizin dışarıda ölen atları yok.” Diye cevap verdi Shehs, ince gözlerini çevirirken. “Daha iyisini bilmeyiz.”
Argonyalı küçük botun arkasına oturdu ve kamçı gibi kuyruğunu botu sürmek ve yönlendirmek için kullandı. Balçıktan, yüzyılların çürümesiyle kokuşmuş girdap gibi birikintilerin etrafından hızlıca yolculuk ettiler, bir zamanlar metalin kudret olduğu ama şimdi tamamen paslanmış köprülerin altından, kuvvetli görünen zirveli dağları geçtiler ama aniden durgun suda en hafif dalgalara doğru düştüler.
“Tamriel’deki her şey Kara Bataklık’a doğru akar” dedi Shehs.
Onlar su boyunca kayarken, Shehs Scotti’ye Agacephlerin Hist’in yakınında, dış dünyanın küçük bularak görmeye az değer vereceği, bölgenin iç kesimlerinde yaşayan birçok Argonyalı kabilesinden birisi olduğunu anlattı. Onlar tarafından bulunmuş olduğu için şanslıydı. Nagalar, kurbağa biçimli Paatru ve kanatlı Sarpa onu gördüklerinde öldürmüş olurlardı.
.
Uzak durulması gereken diğer yaratıklar da vardı. Kara Bataklık’ın iç kesimlerinde olan doğal birkaç yırtıcı olsalar da, çöplüğe kök salmış Leş yiyiciler yaşayan bir yemekten nadiren korkup-uzak dururlardı. Scotti bir tanesini batıda görmüş gibiydi, Keskinkanat başının üzerinde daireler çizmişti.
Shehs sessizliğe büründü ve bir şey için beklerken salı tamamen durdurdu.
Scotti Shehs’in izlediği tarafa doğru baktı ve kirli suda sıra dışı hiçbir şey görmedi. Sonra karşılarındaki yeşil balçık birikintisinin aslında hareket ettiğini ve oldukça hızlı bir şekilde bir kıyıdan bir diğerine ilerlediğini fark etti. Sazlıklara doğru sızarken ve yok olurken arkasında küçük kemikler bıraktı.
Bot ileri doğru yeniden hareket ederken “Voriplasma” diye açıkladı Shehs. “Büyük söz. Sen ikinci hecene kalmadan kemiklerine kadar sıyıracaktır.”
Scotti kendisini çevreleyen manzaralar ve kokulardan uzaklaştırmak isterken, pilotunu mükemmel kelime dağarcığı konusunda övmek için iyi bir zaman olduğunu düşündü. Medeniyetten ne kadar uzak oldukları göz önünde tutulursa, bu özellikle etkileyiciydi. Aslında doğudaki Argonyalılar çok iyi konuşurdu.
“Burasının yakınında, Umpholo’da, yirmi yıl önce bir Mara Tapınağı dikmeye çalıştılar,” diye anlattı Shehs ve Scotti, bunun hakkında dosyalarında kaybolmadan önce okuduklarını hatırlarken başını salladı. “Hepsi ilk ay içinde bataklığın çürümüşlüğünde, çok korkunç bir biçimde helak oldular ama arkalarında bazı harika kitaplar bıraktılar.”
Scotti onu durduran, donduran, koskocaman ve çok korkutucu bir şey gördüğünde daha ilerisi hakkında soru sormak üzereydi.
İleride suyun içine yarı yarıya batmış şey, dokuz ayak uzunluğunda pençelerle uzanan dikenlerden bir dağdı. Beyaz gözler ileriye körlemesine baktı ve sonra aniden tüm yaratık ağzından çenesi dışarı fırlarken ve ortaya çıkan dişleri kanla pıhtılaşırken sarsıldı ve yalpaladı.
“Bataklık Leviathan’ı” dedi Shehs etkilenerek ve ıslık çaldı.” Çok ama çok tehlikeli.”
Scotti’nin neden Agaceph’in çok sessiz olduğunu ve dahası salı neden yaratığa doğru sürmeye devam ettiğini merak ederken nefesi daraldı.
“Dünya üzerindeki tüm yaratıklar içinde, fareler bazen en kötüsüdür.” Dedi Shehs ve Scotti devasa yaratığın sadece bir kabuk olduğunu fark etti. Onun hareketleri, içine doğru kazı yapan, yollarını direk olarak içten dışa doğru yiyerek açan, bazı noktalarda deriden dışarı fırlayan yüzlerce fareden kaynaklanıyordu.
“Kesinlikle öyleler.” Dedi Scotti ve aklı çamurun derinliklerine gömülen ve İmparatorluğun Kara Bataklık’taki kırk yıllık çalışması olan Kara Bataklık dosyalarına döndü.
İkisi Kara Bataklık’ın kalbinden batı taraflarına doğru devam ettiler.
Shehs Scotti’ye, Kothringi şehirlerinin karmaşık engin harabelerini, eğrelti otlarından ve çiçekli otlaklardan tarlalarını, mavi yosunlardan kubbelerin altındaki sessiz dereleri ve Scotti’nin hayatındaki en şaşırtıcı manzarayı – Tamamen büyümüş Hist ağaçlarından oluşan büyük ormanı gösterdi. Scotti’nin Kızılmuhafız rehberi Mailic’in sabırla beklediği yere, Bataklık Noktası’nın hemen doğusundaki İmparatorluk Ticaret Yolu’nun köşesine gelene kadar, tek bir canlı ruha rastlamadılar.
Yiyeceğinden son parçayı ayaklarındaki yığına bırakırken “Size iki dakika daha verecektim.” diye somurttu Kızılmuhafız. “Daha fazla değil, efendim.”
Scotti İmparatorluk şehrine doğru atını sürerken Güneş, berrak bir şekilde parlıyordu ve sabah çiğini yakalarken, sanki onların gelişi için tüm binalara yeni cilalanmış gibi bir parlaklık verdi. Şehrin böylesine temiz olması onu şaşkına çevirdi. Ve birkaç dilencinin orada olması da.
Lord Vanech’in Yapı Komitesi’nin cetvelle çizilmiş gösterişli binası her zaman olduğu gibiydi ama hala tüm görünüşü egzotik ve garipti. Çamurlara bulanmamıştı. İçinde bulunan insanlar aslında, genellikle çalışırdı.
Lord Vanech’in kendisi, yalnız başına bağdaş kurmuş ve gözlerini kısmışsa da, temiz görünüyordu, sadece diğerlerine göre pislikten ve döküntülerden arınmış olarak değil ama aynı zamanda göreceli olarak bozulmamış. Scotti yardım edemedi ama patronunu görüntüsünü ilk fark ettiğinde ona baktı. Vanech geri dönerek gözlerini dikti.
“Siz görmeye değer bir şeysiniz.” Diyerek küçük adam kaşlarını çattı. “Atınız sizi Kara Bataklık’a sürükledi ve geri mi döndü? Size evinize gitmenizi ve kendinize çeki düzen vermenizi söyleyecektim ama burada sizi görmek isteyen bir düzine adam var. Umarım onlar için çözümleriniz vardır.”
Abartı yoktu. Toprakkalp’in en güçlü ve en zengin yaklaşık yirmi kişisi onu bekliyordu. Scotti’ye Lord Vanech’in ofisinden bile büyük bir oda verildi ve her birisiyle görüştü.
Komite’nin ilk temsilcileri arasındakiler, Scotti’nin ticaret rotalarını iyileştirmek hakkında nasıl bir niyeti olduğunu öğrenmek isteyen, sürekli şikayet eden ve keseleri altınla dolu, beş tane bağımsız tüccardı. Scotti onlar için ana yolların vaziyetini, tacirlerin kervanlarının durumunu, suya gömülmüş köprüleri, sınır ile pazar yeri arasındaki tüm engelleri özetledi. Bu beyefendiler, Scotti’nin her şeyi yeniden yoluna koymasını ve tamir etmesini söyleyip, bunu yapmak için gerekli altını hibe ettiler.
Üç ay içinde, Bataklık Noktası köprüsü çamur içinde yok olmuş; büyük kervan düşkünlük içinde yıkılmış; ve Gideon’dan gelen ana yol Bataklık suyu tarafından tamamen yenip yutulmuştu. Argonyalılar bir kez daha eski yolları, kişisel botlarını ve bazen küçük parçalar halinde tahıllarını taşımak için Yer altı Ekspresi’ni kullanmaya başladılar. Bu üçüncü kez olmuştu, Toprakkalp’e varmak için iki hafta geçti ve hiçbiri bozulmamıştı.
Mara’nın Başrahibi Scotti’nin buluştuğu sonraki temsilciydi. İyi yürekli bir adam ve Argonyalı annelerinin çocuklarını kölelik için sattıkları ile ilgili hikayelerden ürkmüş birisi olarak, Scotti’ye doğrudan bunun doğru olup olmadığını sordu.
“Yazık ki, evet” diye cevap verdi Scotti ve Barahip, katibe onların acılarını kolaylaştırmak için yiyeceğin getirilmesini ve kendilerine yardım edebilmeleri için okulların iyileştirilmesi gerektiğini söylerken ona septimler yağdırdı.
Beş ay içinde Umphollo’daki Mara manastırında bulunan son kitapta çalınmıştı. Archein’ler iflas ederken, köleleri ailelerinin küçük çiftliklerine döndüler. Su ardındaki Argonyalı’lar kendi yerleşim birimlerinde kuvvetli işçiler sayesinde, kendi ailelerini besleyebilecek kadar geliştiler ve kölelerin alıcısı olan marketler keskin bir biçimde azaldı.
Büyükelçi Tsleeixth, Kara Bataklık’ın kuzey kısımlarında artan suç hakkında kaygılıydı, kendisi gibi birçok diğer sürgün Argonyalı’nın bağışlarını beraberinde getirdi. Bataklık Noktası sınırında daha fazla İmparatorluk muhafızı, ana yollar boyunca düzenli bir biçimde direklenmiş daha fazla sihirli fener, daha fazla devriye istasyonları ve genç Argonyalıların kendini geliştirmesine izin veren ve onların suça bulaşmasını engelleyecek daha fazla okul inşa edilmesini istediler.
Altı ay içinde artık yollarda dolaşan Nagalar yoktu, soyulacak, yolculuk eden ticaretçilerin olmadığı gibi. Haydutlar daha mutlu hissettikleri, sevdikleri salgın hastalık ve çürümüşlüğün bünyelerini zenginleştirdiği bataklığın kokuşmuş iç kesimlerine döndüler. Tsleeixth ve onun seçmenleri suç oranının düşmesinden çok memnundu, iyi çalışmaları devam ettirmesini ona söylerken, Decumus Scotti’ye daha fazla altın bile getirdiler.
Kara Bataklık basitçe uzun vadeli, ihracatçı ekim ekonomisini devam ettiremedi, ettiremez ve hiçbir zaman ettiremeyecek. Argonyalılar ve herhangi birileri, Tamriel’in tümü, neye ihtiyaçları varsa sadece onu yetiştirip, Kara Bataklık’ta çiftçilikle kendini geçindirerek yaşayabilirdi. Bu üzücü değildi, Scotti düşündü; bu umut doluydu.
Onların her birisinin çıkmazlarına Scotti’nin çözümü aynıydı. Ona verdikleri altının %10’u Lord Vanech’in Yapı Komitesi’ne gitti. Gerisini Scotti kendisine sakladı ve ricalar hakkında kesin olarak hiçbir şey yapmadı.
Bir yıl içinde Decumus Scotti çok rahat bir şekilde emekli olmasına yetecek kadarını zimmetine geçirdi ve Kara Bataklık kırk yıldır olduğundan çok daha iyi durumdaydı.