Çeviren: Deniz Görmez
Tam altı yüz on bir yaşındayım. Hiç kendi çocuğum olmadı fakat kadim ve şanlı ve bazı bazı da dile düşmüş soyumuz Direnni’nin öyküleri ve adetleriyle yetişmiş birçok yeğenim ve kuzenim vardır. Tamriel’de yalnız birkaç aile birçoklarının akıbeti üzerinde bu denli etki sahibi olmuş, bu kadar çok şahsiyete sahip olmakla övünebilir. Krallarımız ve savaşçılarımız efsanelerin harcıdır ve onlar hakkında yeterince şey duyduğunuzu söylemek onların onurlarını ve yaptıklarını küçültmez.
Ben bizzat elime kılıç almış ya da herhangi bir önemli kanun yazmış değilim fakat ben daha az bilinen ama yine de büyük öneme sahip bir Direnni geleneğinin parçasıyım: büyücünün yolunun. Kendi hayat hikayem gelecek kuşaklar için çok az ilgi çekici olurdu -yine de kuzenlerim ve yeğenlerim Tamriel’in İkinci Çağı’nda ki karmakarışık yasam hakkında çılgınca öyküler anlatmam için yanıp tutuşurlar- ancak hikayeleri anlatılması gereken birkaç atam var. Onlar, bildiğimiz tarihi, daha iyi tanınan akrabalarım kadar dramatik bir biçimde değiştirmiş olabilirler, ancak şimdi isimleri unutulmaya yüz tutmuş durumda.
En son Daggerfall Kralı Lysandus, kısmen kendi saray büyücüsü Medora Direnni sayesinde kadim düşmanları Sentinel’leri mağlup etmeyi basardı. Medora Direnni’nin büyükbabası, Jovron Direnni, kargaşa zamanında huzuru sağlamasına yardım ettiği Dunmer İmparatoriçesi Katariah’ın sarayında savaş büyücüsü idi. Jovron Direnni’nin büyük büyük büyükbabası Pelladil Direnni’nin de ilk Hanedan zamanında benzer bir rolü olmuş ve kendisi, yokluğunda bugünkü mesleki örgütlenmelerin hiçbirine sahip olamayacağımız Lonca Yasası’nın çıkmasını desteklemiş. Onun atası, çok uzak atası, daha iyi tanınan kuzenleri Aiden ve Rayin ile birlikte, son Alessia İmparatorluğu’nun zorbalığına son vermiş olan cadı Raven Direnni idi. Denir ki, o Artaeum’un Psijic Tarikatından da önce, bir ruhu bir cevhere nasıl bağlayacağını ve bunu her türlü silahı büyülemekte ne şekilde kullanacağını öğrenerek, büyü sanatını yaratmıştır.
Ama hikayesini anlatmayı arzu ettiğim atam, Raven’den bile daha kadim ve daha uzak.
Asliel Direnni’nin kişisel tarihi, aile tarihimizin mütevazi başlangıcına kadar gider. Ailemiz o zamanlar, adına Diren denen, ki ailemizin adi da buradan gelir, Caomus nehrinin kıyısındaki küçük tarım kasabası Tyrigel’de yasardı.
O günlerde Yaztutan’daki herkes gibi o da kendi halinde bir çiftlik sahibiydi. Fakat diğerleri sadece en yakın aile fertlerini geçindirecek kadar ürün yetiştirirken, Direnni soyunun en uzak akrabaları hep birlikte çalışırdı. Hangi tarlaların buğday, meyve bahçesi, üzüm bağları, hayvan sürüleri ya da arıcılık için en iyi olduğuna hep birlikte karar verirler, bu yüzden de tek başına çalışan herhangi bir çiftlikten daha fazla hasat alırlardı. Asliel’in tarlası özellikle çiftçilik için oldukça verimsizdi ama küçük bitkiler onun taşlı, bereketsiz, asitli topraklarını çok tatminkar buluyorlardı. Her şeyden çok da ihtiyaç yüzünden bütün bitki türleri üzerine bir uzman oldu. Tabii ki en çok, yemekleri tatlandırmak için kullanılıyorlardı ama sizin de bildiğiniz gibi, dünyamız üzerinde çok az bitki vardır ki gizlediği büyülü bir özelliği olmasın.
Asliel’in simyayı icat ettiğini iddia etmek gülünç olur. O zamanlar bile cadılar vardı. Asliel’in yaptığı ve hepimizin müteşekkir olduğumuz şey, onun simyayı bir usul ve bilim haline getirmesidir. Tyrigel’de cadı meclisi yoktu ve daha binlerce yıl boyunca Büyücüler Loncası olmayacaktı, bu yüzden insanlar tedavi için ona gelirlerdi. Kendi kendine her türlü zehirlenmeyi tedavi etmek için fırçakök ve kara yosununun nasıl karıştırılması gerektiğini, söğüt filizini öğütüp yaban otu ile karıştırarak hastalıkları nasıl tedavi edeceğini öğrendi.
O huzurlu günlerde Tyrigel’de kaza eseri zehirlenmeler ve hastalıklardan daha tehlikeli çok az şey vardı. Evet, yabanda bazı karanlık güçler vardı, troller, canavarlar, ara sıra ortaya çıkan kötü ruhlar fakat en toy, en saf Altmer bile onlardan nasıl korunacağını bilirdi. Bununla birlikte Asliel’in mağlubiyetlerinde pay sahibi olduğu birkaç alışılmadık tehlike de vardı.
Onun hakkında anlatılan ve benim de doğru olduğuna inandığım hikayelerden birinde bilinmeyen bir hastalıktan muzdarip olan bir yeğenine götürülüşü anlatılır. Bütün tedavi çabalarına rağmen, kız gün be gün güçsüzleşiyormuş. Nihayet kıza tadı kötü olan bir içecek vermiş ve ertesi sabah yatağının yanında küller bulmuşlar. Bir vampir zavallı kızın kanıyla besleniyormuş ancak Asliel’in iksiri kızın kanını ona en küçük bir zarar vermeden zehre dönüştürmüş.
Keşke bu karışımın tarifi tarihin sisleri içinde kaybolmamış olsaydı!
Bu bile Asliel’i Yaztutan tarihinde küçük ama kayda değer bir şahsiyet yapmak için yeterliydi fakat tarihin o noktasında Locvar denen barbar bir kabile Diren Nehri’ni takip ederek Tyrigel’e ulaşmış ve burayı yağma için zengin bir hedef olarak bellemişlerdi. Henüz yalnız basit çiftçiler olan Direnni, çaresizce kaçarak Locvar’in yağma üstüne yağma yaparak ürünlerinin en iyilerini almalarını izleyebildiler sadece.
Ancak Asliel vampir tozu ile deneyler yapıyormuş ve kuzenlerini yaptığı bir planı uygulamaya ikna etmiş. Locvar bir kez daha Direnni üzerinde göründüğünde, haber salınmış ve yapabilen herkesin Asliel’in laboratuvarına gelmesi söylenmiş. Barbarlar Tyrigel’e vardıklarında, çiftlikleri terk edilmiş olarak bulmuşlar ve her seferinde olduğu gibi herkesin kaçtığını sanmışlar. Tam yağmalamaya başlamışlar ki, birden kendilerini görünmez güçlerin saldırısı altında bulmuşlar. Direnni’lerin çiftliklerinin hayaletli olduğuna inanarak çabucak kaçmışlar.
Fakat açgözlülükleri her seferinde korkularına üstün geldiğinden, birkaç yağma girişiminde daha bulunmuşlar ve her seferinde göremedikleri varlıklar tarafından saldırıya uğramışlar. Her ne kadar barbar olsalar da aptal değillermiş ve yenilgilerinin kaynağı konusunda fikirlerini değiştirmişler. Çiftliklerin hayaletli olmasına imkan yokmuş çünkü ekinler hala ekiliyor ve biçiliyor, hayvanlar da herhangi bir korku belirtisi göstermiyorlarmış. Böylece Locvar, çiftliklere bir gözcü göndermeye ve onların sırlarını öğrenip öğrenemeyeceklerini görmeye karar vermiş.
Gözcü, Locvar’a Direnni çiftliklerinin etten kemikten, tamamen görülebilir Altmerler ile dolu olduğunu haber vermiş. Barbar topluluğu nehir boyunca ilerlerken o gizlice izlemeye devam etmiş ve yetişkin erkekler ile kadınları Asliel’in laboratuvarına giderlerken, yaşlı ve çocukların tepelere kaçtıklarını fark etmiş. İçeri girdiklerini görmüş ancak kimseyi dışarı çıkarken görmemiş.
Alışıldığı üzere, Locvar görünmez güçler tarafından püskürtülmüş ama gözcüleri onlara laboratuvarda gördüklerini anlatmış hemen.
Ertesi gece, Locvar’dan iki kişi gizlice Asliel’in çiftliğine sokulup, onu kimseye fark ettirmeden kaçırmayı başarmışlar. Locvar’ın reisi, çiftçilerin onları görünmez yapması için artık simyacıya güvenemeyeceklerini bilerek, çiftliklere ani bir baskın yapmayı düşünmüş. Ama o kinci birisi olduğundan, bu basit çiftçiler tarafından küçük düşürüldüğünü hissetmiş. Kurnazca bir plan aklında şekillenivermiş o anda.
Ya her seferinde barbar kabilesinin gelişini gören Direnni, bu sefer onları göremeseydi? Kimse kaçacak fırsatı bulamasaydı oluşacak katliamı bir düşünün.
Gözcü barbar reisine Asliel’in çiftçileri görünmez yapmak için vampir tozu kullandığını ama karışımdaki diğer maddenin ne olduğundan emin olmadığını, Asliel’in karışıma parlak bir toz karıştırdığını söylemiş.
Tabii ki Asliel, Locvar’a yardım etmeyi reddetmiş fakat onlar soygunda olduğu kadar işkencede de ustaymışlar, Asliel konuşmazsa öleceğini biliyormuş.
Nihayet saatler süren işkenceden sonra, parlak tozun ne olduğunu onlara söylemeyi kabul etmiş. Tozun adını bilmiyormuş ama ona “Işık Tozu” demiş, Will O The Wisp ölüsünden geriye kalan tek şey. Eğer baskın için bütün kabileyi görünmez yapmak istiyorlarsa çok fazla toza ihtiyaçları olduğunu söylemiş.
Locvar, sadece küllerini elde etmek için bir vampiri öldürmek zorunda olmaları yetmiyormuş gibi birkaç tane Will O The Wisp öldürüp onların tozlarını toplamak zorunda oldukları için söylenmişler. Birkaç gün içinde, simyacının istediği malzemelerle birlikte geri dönmüşler.
Sanıldığı kadar aptal olmayan barbar reisi yaptığı iksiri önce Asliel’e tattırmış. Söylendiği gibi görünmez olarak iksirin işe yaradığını göstermiş, bunun üzerine reis ona daha fazla iksir hazırlatmış. Anlaşılan kimse onun iksiri içerken kara yosun ve Fırçakök çiğnediğini fark etmemiş. Barbarlar, Asliel iksiri hazırlar hazırlamaz içmişler ve hepsi ölmüş. Görünen o ki, Asliel’i görünmezlik iksirini hazırlarken izleyen gözcü, görünmezlik iksirinin ikinci malzemesinin laboratuvardaki mum ışığınından dolayı pırıltılı göründüğünü fark edememiş. İksirin ikinci malzemesi aslında mat olan ve Tamriel’deki en yaygın otlardan biri olan Kızılkantarondu. İşkence sırasında Asliel’e parlak malzemenin ne olduğunu ısrarla sorduklarında, bir keresinde denemek için vampir tozu ile ışık tozunu karıştırdığını ve güçlü bir zehir elde ettiğini hatırlamış. Barbarların kampından biraz Kızıl Kantaron çalıp, vampir ve ışıltı tozu karışımına eklemek ve gerçekte “görünmezlik zehiri” olan bir iksir oluşturmak yeterliymiş. Kendisini tedavi ettikten sonra, zehiri barbarlara vermiş. Hepsi ölen Locvarlar bir daha Direnni çiftliklerini yağmalamamış ve başka düşmanı olmayan Direnni daha müreffeh ve güçlü bir şekilde gelişme şansı elde etmiş. Nesiller sonra Yaztutan’ı terk edip, Tamriel anakarası üzerindeki tarihi maceralarına başlamışlar.
Bir simyacı olarak mükemmeliyetinden dolayı Asliel Direnni, Arteum’a davet edildi ve bir Psijic Tarikatçısı oldu. Bugün yaygın olarak kullandığımız formüllerden daha kaç tanesi onun tarafından orada icat edildi bilinmez fakat hiç şüphem yok ki; onsuz simya bilimi bugün bildiğimiz sekliyle var olmazdı. Fakat bunların hepsi uzak geçmişte kaldı. Asliel’in buluşları -tıpkı benim mütevazi icatlarım gibi, tıpkı tarih boyunca Direnniler’in yarattığı eserler gibi- gelecekte yapılacak harikalar için bir mihenk taşından başka bir şey değil. Keşke ben de onlara şahit olmak için orada olabilseydim fakat geçmişin birazını olsun Direnni’nin çocukları ile, Tamriel’in çocukları ile paylaşabilirsem, o zaman ömrümü iyi yaşanmış sayacağım.