Çeviren: Enes Yetiş
Suyun içinde olduğunuzu ve dünyanın en kaliteli kumaşıyla vücudunuzu örttüğünüzü hayal edin. Narin dokusu, çenenizi ve dudaklarınızı gıdıklarken, örgüsünün ve ipliklerinin kokusu burnunuza ve ağzınıza gelir ve solursunuz. Elbisenin rahatlatıcı esansı bir yandan hoşunuza gider ve sizi hafifletir ama diğer yandan da sudaki mikroplar örtüyü kirletir ve kötü kokmasına sebep olur. Kadim Tomarların etkileri de buna benzetilebilir. Yalnız burada sormamız gereken şudur; biz deniz miyiz, soluk alıp veren miyiz, yoksa kumaş mıyız? Ya da aldığımız soluğun kendisi miyiz?
Tomarlardaki bilgeliğin akıp gitmesi gibi acaba biz de tomarlardan akıp gidebilir miyiz, yoksa kumaşa takılan deniz kiri gibi sıkışıp kalır mıyız?
Bir kez daha hayal edin, ancak bu defa farklı olsun. Rüzgarlı havada uçan bir kuşun ani bir esintiyle yükseğe savrulması ve bir taşla aşağı indirilmesini düşünün. Eğer kuş ters dönmüşse, taş aşağıdan gelmiş de olabilir. O halde esinti nereden geliyor? Hangi yönden? Tanrıların eseri mi, yoksa kuşun düşünce gücüyle oluşmuş bir şey midir?
Tomarların bütün mahareti, aklı kesin durumlara karşı tersyüz etmesidir.
Bir kez daha gözünüzde canlandırmanızı istiyorum. Bu kez, bir elf hanımının hobi olarak ektiği bir meşe tohumusunuz ve yerin altındasınız. Yeşermek istiyorsunuz ancak dışarıda neler olduğunu bilmediğiniz için korkuyorsunuz ve suyu, toprağı, güneş ışıklarını uzaklaştırarak deliğinizde saklanmaya devam ediyorsunuz. Buna rağmen bir güç sizi yeşertiyor ve ağaca dönüşüyorsunuz. Peki bu nasıl oluyor?
Meşe palamudu bir nevi ağaç yumurtasıdır ve yeşermesinin hikmeti sudan ve güneşten ileri gelir. Biz bu yumurtanın içindeki civcivler gibiyiz, aynı zamanda toprağın ta kendisiyiz. Tomarlardaki hikmet de, bizim karşı koyduklarımıza, kendimizden uzaklaştırdıklarımıza benzer.
Nihai sonuca varmadan önce son bir teşbih daha. Şimdi büyük bir boşlukta mavi alevler saçarak yanan bir ateşsiniz. Bir zaman sonra etrafınızda tıpkı sizin gibi yanan çok sayıda kardeşinizi görüyorsunuz. Ateşten noktalar denizi, anılardan oluşan sayısız yıldız kümeleri gibi. Her biri ayrı ayrı yanıyor ve karanlıkta titreşiyor. Sonra bunlara iki tane daha ekleniyor ancak boşlukta aklınızı alacak şekilde büyümemek için fazla kalmıyorlar.
Her birimizin zihni aslında bu boşluğa benzer ve Tomarlardan öğrendiklerimiz ateş noktalarıdır. Onların keskin ışıkları olmadan, bilincim, içinde hiçbir şey olmayan ve kendinden bihaber bir boşluktan farksız olurdu. Lakin yanan şeyler tehlikelidir. Dikkatli bir şekilde tutulmalıdır ve zarar vermemeleri için mümkün mertebe tıpkı ateş noktaları gibi parçalara ayrılarak muhafaza edilmelidir.