Kurt Kraliçe – İkinci Bölüm

Çeviren: Onur Yalçın

Düzenleme: Mehmet Güder

Üçüncü Çağ, birinci yüzyılın bilgesi Montocai’nin kaleminden:

3.Çag 82:

14 yaşındaki torunu Prenses Potema, Kuzeyli İmparatorluğu’nun kralı Mantiarco ile evlendikten 1 yıl sonra, II.Uriel Septim vefat etti. Oğlu II.Pelagius, Septim imparatoru oldu ve babasından kalan tükenmiş bir hazine ve zavallı bir yönetimle karşı karşıya kaldı.

Mantiarco dul kalmıştı. Eski karısını çok severdi. Eski karısı ona şimdiki üvey annesinden 2 yaş küçük bir oğul bırakmıştı. Prens Bathorgh. Üvey annesini sevmeyen bir oğul. Ama Kral yeni kraliçesini seviyordu ve onun düşük üstüne düşük yapmasına çok üzülüyor, bu durum ona işkence gibi geliyordu. Ta ki Kraliçe 29 yaşına gelip ona bir çocuk verene kadar.

3.Çag 97:

“Acıma yardım etmek için bir şeyler yapmalısın!” diye bağırdı Potema dişlerini sıkarak. Hekim Kelmeth bir an laboratuvarında bir dişi kurt var sandı ama hemen bu görüntüyü kafasından attı. Düşmanları, onu Kurt Kraliçe diye çağırırdı. Ama bu benzerlik fiziksel bir benzerlik değildi.

“Fakat majesteleri, benim iyileştirebileceğim bir yara yok burada. Hissettiğiniz acı doğal ve doğum için gerekli.” Hekim, teselli etmek için birkaç kelime daha söyleyecekti ki durmak zorunda kaldı. Kraliçe ona aynayı fırlatmıştı.

“Ben domuz burunlu bir köylü kızı değilim!” diye hırladı. ” Ben Issızkent Kraliçesiyim, İmparator’un kardeşiyim! Daedra çağır! Ufacık bir rahatlık için, sahip olduğum her şeyin ruhunu satacağım!”

“Efendim” dedi hekim sinirlice. “Böylesine bir teklif yapmak akıllıca değil. Oblivion’un gözleri daima üzerimizde, sadece böyle düşüncesiz bir hareketimizi bekliyorlar.”

“Oblivion hakkında ne biliyorsun, hekim?” diye hırladı. Ama sesi daha sakin ve sessizdi. Acı hafiflemişti.”Sana fırlattığım aynayı getir.”

“Yeniden mi fırlatacaksınız, majesteleri? ” dedi hekim, yüzünde gergin bir gülümseme ile ona itaat ederek.

“Aynen öyle” dedi, aynada yansımasına bakarak. “Ve bir daha ki sefere hedefi kaçırmam. Lord Vhokken beni hala salonda bekliyor mu?”

“Evet, majesteleri.”

“Güzel, ona söyle saçımı toplayıp hemen yanında olacağım. Ve bizi yalnız bırak. Sancı tekrar gelirse seni çağırırım.”

“Peki, majesteleri.”

Birkaç dakika sonra, Lord Vhokken odada göründü. Muazzam bir keli olduğu için arkadaşları onu Vhokken Tepesi diye çağırırlardı. Konuştuğu zaman sanki gök gürlemiş gibi ses çıkardı.

“Kraliçem, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?”

“Berbat. Ama sen Vhokken Tepesi’ne bahar gelmiş gibi duruyorsun. Ama o neşeli mizacını senden alırım.”

“Sadece geçici olarak, kocanız vatan hainliği söylentilerini inceliyor.”

“Eğer dediğim gibi yerleştirdiysen, onu bulacaktır.” Potema gülümsedi, yatağına yaslanarak. “Söyle bana Prens Bathorgh hala şehirde mi ?”

“Ne soru ama majesteleri! Tabi ki şehirde.” diye güldü. “Güç Turnuvası vardı bugün ve bilirsiniz, Prens bunu asla kaçırmazdı! Yeni kendini savunma stratejileri her yıl gözler önüne serilir. Geçen yılı hatırlamıyor musunuz? Ringe zırhsız çıkıp 20 dakika sonra 6 silahtarı da yere devirmişti ? Hem de tek sıyrık almadan! Başarısını annesine adamış, Kraliçe Amodetha’ya.”

“Evet hatırlıyorum.”

“Bizimle dost olmayabilir, majesteleri ama ona hak ettiği saygıyı göstermelisiniz. Şimşek gibi yükseliyor. Bazı dedikodulara göre, Prens, stilini orklardan öğrendiğini söylüyor. Bir tür doğa üstü güç.”

“Bunda doğa üstü bir şey yok” dedi kraliçe. “Babasına çekmiş.”

“Mantiarco asla bunun gibi hareket edemezdi.” diye kıkırdadı Vhokken.

“Ben de yaptığını söylemedim zaten. “dedi Potema. Gözleri kapandı ve dişleri gıcırdadı. “Sancım dönüyor! Hekimi çağır. Ama önce başka bir şey sormalıyım: Yeni bir yazlık inşaatı başladı mı?”

“Sanırım majesteleri.”

“Sanma! Emin ol! Bizim ve bu çocuğun geleceği buna bağlı! Simdi git!”

4 saat sonra Kral oğlunu görmek için odaya girdi. Kraliçe gülümsedi.

“Efendim” dedi şefkatle. “Biliyorum çok duygusalsınız ama gerçekten!”

“Oğlum çok güzel. Bütün iyi özelliklerini annesinden almış.” Mantiarco karısına döndü: “Sevgili karım, burada rahatsızlık veren bir şey var. Aslında bu doğum hükümdarlığımdaki en karanlık günü engelleyen tek şey.”

“Ne oldu? Turnuvada bir şey mi oldu? Bathorgh ile ilgili bir şey mi?”

“Hayır turnuvada bir şey olmadı ama evet, Bathorgh ile ilgili. Endişelenmeni istemedim. Dinlenmelisin.”

“Kocacığım söyle!”

“Çocuğumuzun doğumundan sonra bir hediye ile sana sürpriz yapmak istiyordum. Tamamen yenilenmiş bir yazlığım var. Çok güzel bir yer ya da en azından öyleydi. Seveceğini umuyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse, Lord Chokken’in fikriydi. Bir zamanlar Amodetha’nın en sevdiği yerdi orası. “Kral’ın sesinde bir burukluk oluştu. “Simdi nedenini öğrendim.”

“Neyi örgendin?”

“Amodetha beni orada en çok güvendiğim komutanım Lord Thone ile aldattı. Mektuplar vardı. Ve en kötüsü bu değil.”

“Hayır!?”

“Mektupların tarihleri Bathorgh’un doğum tarihi ile örtüşüyor. Oğlum gibi sevdiğim ve yetiştirdiğim çocuk, benim değil, Thone’un oğlu!”

“Hayatım” dedi Potema teselli edercesine.

“Bundan böyle, Bathorgh benim varisim değil. Krallığımdan defedilecek. Bugün doğurduğun çocuk büyüyecek ve Issızkent’i yönetecek!”

“Dahası var, o İmparator’un torunu.”

“İsmini II.Mantiarco koyacağız”

“Bunu sevdim fakat İmparator olan büyük babamın ismi Uriel daha uygun olmaz mı?”

Kral karısına baktı ve başıyla onayladı. O sırada kapı çaldı.

“Prens Bathorgh hazretleri turnuvayı basarı ile bitirdi ve ödülünü bekliyor. 9 okçuyu ve Hammerfall’dan getirdiğimiz dev akrebi yendi. Kalabalık onun ismini haykırıyor. “Vurulamayan Adam” diyorlar.

“Onu göreceğim” dedi Kral üzüntü ile ve odayı terk etti.

“Vurulmasına vurulur da” dedi Potema yorgun bir şekilde. “Ama biraz uğraşmak gerekir.”

Share :