Yazan: Carlovac Townway
Çeviren: Alper Kurt
2 Kasım, 2920
Tel Aruhn, Rüzgartepe
” Sizi görmek isteyen biri var Gece Ana.” dedi muhafız. ” Kothringi’li bir yerli. Gideon Garnizonluğu’nun bir bölümü olan Kara Bataklık Lord’u Zuuk’u tanıyormuş.”
” Peki onu görmek isteyeceğime dair en ufak bir olasılığın olduğunu sana düşündüren şey nedir?” diye sordu Gece Ana zehirli bir tatlılıkla.
” Cyrodiil İmparatorluğunun son İmparatoriçesinden bir mektup getirmiş.”
” Yoğun bir gün geçiriyoruz.” diye gülümsedi ellerini zevkle birbirine vurarak. ” İçeri getirin.”
Zuuk odaya girdi. Metalik derisi sadece başı ve ellerinde görünse de şöminenin ışığı ve fırtınalı gecenin yıldırımı sayesinde aydınlandı. Gece Ana da Zuuk’un kendisini aynen onun gördüğü şekilde gördüğünü biliyordu: Sakin, güzel ve korkusuz. Tek kelime etmeden İmparatoriçenin mektubunu teslim etti. Gece Ana şarabından bir yudum aldı ve okumaya başladı.
” Rüzgartepe Dükü de bu yıl içinde İmparatoru öldürmem için kayda değer bir servet teklif etti.” dedi mektubu katlarken. ” Ödemesi denizin dibine gömüldü ve asla teslim edilemedi. Büyük bir sinir bozukluğu. Hem de elemanlarımdan birini sarayın içine gönderme riskini de almışken. Peki söyler misin bana, neden daha iyi bir teklifin, hele ki ölü bir kadından gelmesini umut edeyim?”
” Ödemeyi yanımda getirdim.” dedi Zuuk sadece. ” Dışarıdaki arabada.”
” O zaman içeri getir de anlaşmamızı yapalım.” diye gülümsedi Gece Ana. ” İmparator bu yılın sonuna kadar ölmüş olacak. Altını Apaladith’e bırakabilirsin. Tabii biraz daha şarap için kalmak istemiyorsan?”
Zuuk teklifi reddetti ve geri çekildi. Odayı terk ettiği anda Miramor saklandığı kara goblenin arkasından sessizce çıkıverdi. Gece Ana biraz şarap ikram etti. O da bu teklifi geri çevirmedi.
” Bu Zuuk denen adamı tanıyorum.” dedi Miramor ihtiyatla. ” İmparatoriçe için çalıştığını bilmiyordum ama.”
” Kusura bakmazsan seninle biraz daha konuşmak isterim.” dedi kadın adamın ilgilenmeyeceğini bile bile.
” Değerimi ispatlamama izin ver.” dedi Miramor. ” İmparatora gidecek kişi ben olayım. Oğlunu zaten öldürdüm ve sen de kendimi nasıl da iyi sakladığımı gördün. Ben saklanırken goblende tek kıpırtı gördüysen söyle.”
Gece Ana gülümsedi. Her şey avuçlarına o kadar muntazam şekilde düşüyordu ki.
” Eğer bir hançer kullanmanın ne demek olduğunu biliyorsan hediyeni Bodrum’da bulacaksın.” dedi ve ne yapması gerektiğini açıklamaya başladı.
3 Kasım, 2920
Matemhisar, Rüzgartepe
Dük camdan dışarı baktı. Sabahın erken saatleriydi ve tam dört gündür kızıl bir sis şimşekler çakarak şehrin üzerinde asılı duruyordu. Sokaklarda kale duvarlarındaki bayrakları söküp atan, halkı kepenklerini kapamaya zorlayan canavarımsı bir rüzgar esiyordu. Ülkeye çok kötü bir şeyin yaklaştığı belliydi. Pek eğitimli biri olmamasına karşın işaretlerin ne anlama geldiğini anlayabiliyordu. Sonuçlarının ne olacağını da.
” Ulaklarım Üç Efendiye ne zaman ulaşacak?” diye sordu uşağına doğru kükreyerek.
” Vivec kuzeyde, İmparator’la anlaşma üzerine meşgul.” dedi adam, sesi korkudan titriyordu. ” Almalexia ve Sotha Sil Necrom’dalar. Belki birkaç günlük süre içerisinde taraflarına ulaşılabilir.”
Dük başını salladı. Ulakların hızlı olduklarını biliyordu. Ancak Oblivion’un pençeleri de bir o kadar hızlıydılar.
6 Kasım, 2920
Bodrum, Rüzgartepe
Sisli kar taneleri içine yakalanan meşale ışığı mekana başka bir dünyaymış hissini veriyordu. Her iki kamptan da gelmiş askerler kendilerini devasa bir şenlik ateşinin etrafında toplanmış buldular. Kış mevsimi savaşta mücadele eden dört ırkı da bir araya topluyordu. Cyrodiil dilini sadece birkaç Kara Elf muhafız konuşurken ısınmak için aynı ateşi paylaşıyorlardı. Kızılmuhafızlardan genç bir kız çadırına gitmeden önce ısınmak amacıyla yaklaştığında erkeklerin gözleri onaylar vaziyette kalktı.
İmparator III. Reman görüşmelere daha başlamadan gitmekte pek istekliydi. Bir ay önce Vivec’in ordusuna yenildiği yerde buluşmak iyi bir fikir gibi görünmüştü fakat bu mekan şu an anıları düşündüğünden daha da çok canlandırıyordu. Potentate Versidue-Shaie’nin taşların doğal renginin kırmızı olduğuna dair tüm itirazlarına rağmen İmparator askerlerinin kanlarını gördüğüne yemin edebilirdi.
” Anlaşma için gerekli tüm koşullara sahibiz.” dedi metresi Corda’dan sıcak bir tas çorba alırken. ” Fakat burası imza atmak için uygun bir yer değil. Bu tarihi anın tüm tantanası ve ihtişamını karşılamak için görüşmeleri İmparatorluk Sarayı’na taşımalıyız. Almalexia’yı da getirmelisin. Ve şu büyücü efendiyi de.”
” Sotha Sil.” diye fısıldadı Potentate.
” Ne zaman?” diye sordu Vivec sonsuz bir sabırla.
” Bir ay içinde.” dedi İmparator. Cömertçe gülümseyip, ayaklarının üstünde sallanmaya başladı. ” Anmak için bir balo düzenleriz. Şimdi bir yürüyüşe çıkmam lazım. Bacaklarıma kramp girip duruyor. Corda, tatlım, bana eşlik eder misin?”
” Elbette majesteleri.” dedi kadın, çadırdan çıkmasına yardım ederken.
” Benim de gelmemi ister misiniz yüce majesteleri? ” diye sordu Versidue Shaie.
” Ya da benim?” Maiyete yeni katılmış bir danışman olan Senchal Kral’ı Dro’Zel atıldı.
” Hiç gerek yok, hemen döneceğim zaten.” dedi Reman.
Miramor sekiz ay önce saklandığı çalılıkların arasında sürünüyordu. Şimdi zemin sert ve karla kaplı, çalılıklar buz tutmuştu. Yaptığı her hamleden sonra bir çıtırtı yükseliyordu. Eğer Rüzgartepe ve İmparatorluk askerlerinin ateşin etrafında toplanıp şarkı söylemeleri olmasaydı, İmparator ve metresine bu denli yaklaşma cesareti gösteremezdi. Üzerinden buzlar sarkan devasa ağaçlarla çevrilen donmuş nehrin kıyısında duruyorlardı.
Miramor dikkatlice hançerini kabzasından çıkardı. Gece Ana’ya kısa bir bıçakla neler yapabileceğini anlatırken biraz abartmıştı. Doğru, bu hançeri Prens Juliek’in gırtlağını kesmek için kullanmıştı fakat adam zaten o esnada savaşacak durumda değildi. Yine de tek gözlü yaşlı bir adamı arkadan bıçaklamak ne kadar zor olabilirdi ki? Bu kadar kolay bir suikast ne çeşit bir yetenek gerektirebilirdi?
Harekete geçeceği en uygun an gözlerinin önündeydi şimdi. Kadın fundalığın içinde bir şey gördü. ” Çok farklı bir buz parçası bu.” dedi ve onu almak için eğildi. İmparator kahkahalar atarak arkada kalmayı tercih etti. O tok sözlü yüzünü şarkı söyleyen askerlerine çevirirken sırtını bir suikastçıya emanet etmişti. Miramor doğru anın geleceğini biliyordu. Buzlu zeminde ayaklarının çıkarabileceği sesi de hesaba katarak ileri bir adım attı ve durdu. Bir adım daha. Artık o kadar yakındı ki.
Saldırıya geçen kolunu şiddetle tutan bir başka kolun varlığını anında hissetti. Bir darbe de boğazına giren bıçak hamlesinden geldi. Çığlık dahi atamadı. Hala askerlerine bakan İmparator, Miramor’un çalılıklara tekrar çekildiğini ve Miramor’dan çok daha yetenekli bir elin sırtını parçalayıp onu felç ettiğini bile görmedi.
Kanı oluk oluk akıp buzlaşmış zeminde kristaller şeklinde donarken Miramor, bir yandan ölümünü, bir yandan da İmparator ve maiyetinin kamptaki eğlenceye katılmalarını izledi.
12 Kasım, 2920
Matemhisar, Rüzgartepe
Matemhisar Kalesi avlusunda kaynayan bulutlara doğru yükselen alev kümeleri vardı. Kalın, simsiyah bir duman sokaklar boyu ilerliyor, her odun ve kağıt parçasını tutuşturuyordu. Yarasa kanatlı yaratıklar şehir ahalisini saklandıkları yerden çıkmaya zorlayarak gerçek orduyla yüzleştiriyorlardı. Rüzgartepe’nin tamamen yanarak yerle bir olmasını engelleyen tek şey insanlarının fışkıran kanlarıydı.
” Gelmediğimi düşündüm de bir an.” dedi yüksek sesle bir adam. Karmaşanın gürültüsünü bastırmaya çalışıyordu. ” Tüm bu eğlenceyi kaçırmış olacaktım.”
Dikkatini iğne inceliğinde bir ışık huzmesinin, kendi siyah ve kızıl gökyüzünü delip geçmesi çekti. Kaynağını takip edince iki siluetin (biri kadın biri erkek) bir tepenin üzerinde durduklarını gördü. Beyaz cübbeli adamın Sotha Sil olduğunu hemen anladı. Oblivion Prensleri’ni anlamsız bir ateşkese sürüklemeye çalışan büyücü.
” Matemhisar Dükü için geldiyseniz o artık burada değil.” diye güldü Mehrunes Dagon. ” Fakat bir dahaki yağmurda parçalarını toplayabileceksiniz.”
” Daedra, seni öldüremeyiz.” dedi Almalexia. Yüzü sert ve kararlıydı. ” Ama yakında pişman olacaksın.”
Ve böylece iki yaşayan tanrı ve bir Oblivion Prensi Matemhisar’dan kalan harabelerin arasındaki savaşa karıştı.
17 Kasım, 2920
Tel Aruhn, Rüzgartepe
” Gece Ana.” dedi muhafız. ” İmparatorluk Sarayı’ndaki ajanınızdan mektup var.”
Gece Ana notları dikkatle okudu. Test başarıya ulaşmıştı. Miramor başarıyla kendini ifşa etmiş ve öldürülmüştü. İmparator gerçekten de güvensiz ellerdeydi. Gece Ana hemen cevap yazdı.
18 Kasım, 2920
Balmora, Rüzgartepe
Sotha Sil ağırbaşlı ve tepkisiz bir şekilde Vivec’i sarayın önündeki büyük bahçede karşıladı. Vivec Bodrum’daki çadırında savaştan haber alınca bir gün ve gece aralıksız bir şekilde kilometrelerce yolu tehlikeli Dagoth-Ur arazisinden körlemesine geçerek buraya gelmişti. Güney’e doğru süren yolculuğunda kıvrılan kırmızı bulutları görmüş, savaşın gün geçtikçe azıttığını biliyordu. Gnisis’te kendisini Balmora’ya çağıran Sotha Sil’in ulağını görmüştü.
” Almalexia nerede?”
” İçeride.” dedi Sotha Sil yavaşça. Çenesinden yüzüne doğru açılmış uzun, iğrenç bir yarası vardı. ” Ölümcül yaraları var fakat Mehrunes Dagon uzun bir süre Oblivion’dan geri dönemeyecek.”
Almalexia ipek bir yatakta uzanmış Vivec’in şifacılarından medet umuyordu. Yüzü, dudakları dahi tai kadar grileşmiş ve sargılarının arasından yer yer sızan kan damlaları görünüyordu. Vivec kadının soğuk elini kavradı. Almalexia’nın ağzı öylece kıpırdadı. Rüya görüyordu.
Mehrunes Dagon’la ateş fırtınasının ortasında yeniden savaşıyordu. Etrafında kale yıkıntılarını kararmış kalıntıları, gecenin ortasında zorlukla görülen devasa bir kale vardı. Daedra’nın pençeleri karnını parçalıyor, Almalexia kurtulmaya çalışırken damarlarına zehrini akıtıyordu. Çamurun içine gömülürken alevler içinde kavrulan kalenin Matemhisar kalesi olmadığını fark etti. Burası İmparatorluk Sarayı’ydı.
24 Kasım, 2920
İmparatorluk Şehri, Cyrodiil
Kuvvetli bir kış rüzgarı camları çarpıp, parçalarını İmparatorluk Sarayı’nın kubbelerine doğru atarak şehrin üzerine çöktü. Titreşen ışık huzmeleri soyut modeller halinde parlamasına sebep oluyordu insanların.
İmparator ziyafet ve balo hazırlıklarının tamamlanması için etrafındaki insanlara bağırıyordu. Bu savaşmaktan bile daha çok zevk aldığı bir şeydi. Kral Dro’Zel eğlenceyi yönetiyor, gerektiğinde değerli fikirlerini öne sürüyordu. Yemeğin tüm detayları ise İmparator’un kontrolü altındaydı. Közde alabalık, sakızkabağı tatlısı, kremalı çorbalar, tereyağlı gözleme, incik kızartma, dil paçası. Potentate Versidue-Shaie de kendi fikirlerinden bir bukle sunmuştu fakat Ejderyurt bu parti için tatları biraz fazla garip kaçıyordu.
Gece çökerken Leydi Corda, İmparatora odasına çıkarken eşlik etti.
2920 Aralık’ta devam edecek..