Yazan: Carlovac Townway
Çeviren: Alper Kurt
1 Aralık, 2920
Balmora, Rüzgartepe
soğuk bir kış sabahının güneşi, penceredeki donmuş örümcek ağından süzülerek içeri giriyordu. Almalexia gözlerini açtı. Yaşlı bir şifacı alnına ıslak bir bez parçası koymuş, rahatlatıcı bir gülümsemeyle ona bakıyordu. Yanındaki sandalyede uyuyakalmış olan kişi Vivec’ti. Şifacı hemen yandaki dolaba koştu ve bir sürahi su ile döndü.
” Nasıl hissediyorsunuz Tanrıçam?” diye sordu şifacı.
” Çok uzun bir süre uyumuşum gibi.” dedi Almalexia.
” Öyle zaten. Tam on beş gün.” Şifacı Vivec’in koluna dokundu. ” Efendim, uyanın. Kendine geldi.”
Vivec Almalexia’yi canlı ve uyanık görünce aniden ayağa kalktı. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Kadının alnını öptü ve elini tuttu. En sonunda teni eskisi gibi sıcaktı.
Almalexia’nin huzur dolu yüzü bir anda değişti: ” Sotha Sil… “
” Yaşıyor ve durumu iyi.” diye cevapladı Vivec. ” Bir yerlerde yine şu makineleri üzerine çalışıyor. Aslında o da burada kalacaktı fakat büyülerini geliştirmeye odaklanarak sana daha çok yardım edebileceğini düşündü.”
Kale görevlisi koridorda belirdi. ” Rahatsız ettiğim için özür dilerim efendim fakat en hızlı ulağınız dün gece İmparatorluk Sarayı’ndan ayrıldı.”
” Ulak mı?” diye sordu Almalexia. ” Vivec, ne oldu?”
” Ayın altısında İmparatorla görüşüp ateşkes imzalayacaktım. Bunun ertelenmesi için bir ulak göndermem gerekti.”
” Bana burada bir faydan dokunmaz.” dedi Almalexia. Büyük bir güç harcayarak doğruldu. ” Fakat o ateşkesi imzalamazsan, Rüzgartepe’yi tekrar savaşın içine çekeceksin. Belki de bir sekiz yıl daha. Bugün yanına birkaç koruma alıp yola çıkarsan bir, bilemedin iki gün gecikmeyle oraya ulaşabilirsin.”
” Bana ihtiyacın olmadığına emin misin?” diye sordu Vivec.
” Rüzgartepe’nin sana daha çok ihtiyacı var.”
6 Aralık 2920
İmparatorluk Şehri, Cyrodiil
İmparator III. Reman tahtına oturmuş, misafir salonunu gözlüyordu. Muhteşem bir görüntüydü: Gümüş kurdeleler kirişlerden sarkıyor, tatlı bitkilerin yanan kazanları her köşede fokurduyordu. Piyandoneli kısakuyruklar havada süzülüp şarkılarını söylüyorlardı. Meşaleler yakılıp, hizmetçiler servise başladıklarında oda fantastik bir diyarın şekline bürünecekti. İmparator şimdiden mutfaktan gelen kızarmış et ve baharatların kokusunu alabiliyordu.
Potentate Versidue-Shaie ve oğlu Savirie-Chorak salonda başları ve kollarında Tsaesci’nin muhteşem mücevher parçalarıyla dolaşıyorlardı. Altın yüzlerinde gülümseme yoktu. Pek gülümsemezlerdi de zaten. Yine de İmparator en güvendiği danışmanını büyük bir mutlulukla karşıladı.
” Bu kutlama vahşi Kara Elfleri etkilemeli artik.” diye güldü. ” Ne zaman gelmeleri bekleniyordu?”
” Vivec’in ulağı az önce geldi.” dedi Potentate ağırbaşlılıkla. ” Yüce majesteleri birebir görüşse çok daha iyi olacaktır.”
İmparator’un keyfi kaçmıştı. Hizmetkarlarına yanından ayrılmaları için emir verdi. O sırada kapı açıldı ve elinde bir parşömen parçasıyla Leydi Corda göründü. Kadın ardından kapıyı kapattı fakat İmparator’un yüzüne dahi bakmadı.
” Ulak mektubu metresime mi veriyor?” dedi Reman. Notu almak için ayağa kalkarken şaşkınlığı her halinden belli oluyordu. ” Mesaj göndermek için pek alışılmadık bir yol bu.”
” Zaten mesajın kendisi de sıra dışı.” dedi Corda, İmparator’un tek gözünün içine bakarak. Sinek kanadı hızında bir hareketle mektubu İmparatorun çenesine doğru uzattı. Adamın gözleri açıldı ve kan, boş parşömenin üzerine döküldü. Parşömen boştu, evet fakat üzerinde sadece siyah bir Morag Tong mührü, mührün ucundan da sivri ucu görülen bir bıçak vardı. Parşömen yere düşerek bıçağı ortaya çıkardı. Kadın bıçağı iyice ileri ittiriyor, bıçağın kemiğe kadar dayanmasını istiyordu. İmparator yere kapaklandı. Sessizce nefes almaya çalışıyordu.
” Ne kadar zamana ihtiyacın var?” diye sordu Savirien-Chorak.
” Beş dakika.” dedi Corda, ellerindeki kani temizlerken. ” Fakat on dakika verebilirsen sana minnettar kalırım.”
” Güzel.” dedi Potentate. Corda misafir salonuna doğru koşturuyordu. ” Akaviri galiba. Kızın bıçağı tutuş şekli takdire şayan.”
” Gidip mazeretimizi hazırlamam lazım.” dedi Savirien-Chorak. Sadece İmparator’un en sadık adamının bileceği gizli bir geçide girerek kayboldu.
” Hatırlıyor musunuz Yüce Majeste? Bir yıl önceydi.” Potentate ölmek üzere olan adama bakarak gülümsedi. ” Bana unutmamam için öğüt vermiştiniz. Siz Akaviri’nin göze hitap eden hareketleri var fakat tek bir saldırıyı savuşturamazsanız işiniz hemencecik bitiyor.” demiştiniz. ” Gördünüz mü, unutmadım.”
İmparator kan kustu ve belli belirsiz bir şey söyledi: ” Yılan… “
” Ben bir yılanım majesteleri. Hem içten hem de dıştan. Sahiden Vivec’ten bir ulak gelmişti. Sanırım size ulaşması biraz zaman alacak.” Potentate gizli geçitte kaybolmadan önce umarsızca omuzlarını silkti. ” Parti için endişelenmeyin. Her şeyin kusursuz olacağına eminim.”
Tamriel İmparatoru balo için özel olarak hazırlanmış salonda kendi kan havuzunun içinde can verdi. İmparator on beş dakika sonra korumaları tarafından ölü olarak bulundu. Corda’dan ise bir daha haber alınamadı.
8 Aralık 2920
Caer Suvio, Cyrodiil
Lord Glavius, Vivec ve korumalarını karşılayan ilk elçi oldu. Adam yoldaki patikanın bozukluğu için özür diliyordu. Alevli kürelerin asılı olduğu bir iple köşkü saran ağaçlar, süslenmiş, buz gibi geceyi bir nebze olsun kibarca aydınlatıyorlardı. İçeri girdiklerinde Vivec sade bir ziyafetin kokusunu hissetti ve hüzünlü bir melodinin ağıtını duydu. Geleneksel bir Akaviri kış şarkısıydı.
Versidue-Shaie, Vivec’i ön kapıda karşıladı.
” Şehirden buraya gelirken mesajımı erkenden almanız beni sevindirdi.” dedi Potentate. Misafirine geniş, sıcak bir odaya doğru rehberlik ediyordu. ” Çok zor bir geçiş dönemindeyiz ve şu an için en iyisi görüşmeleri başkentte yapmamak.”
” İmparator ailesinden kimse yok mu?” diye sordu Vivec.
” Resmi olarak yok. Fakat taht varisleri uzak kuzenleri var. Sorunu çözmek için tartışırken, asiller en azından geçici olarak eski efendimin yerine vekillik edeceğime karar verdiler,” Versidue-Shaie şöminenin önüne iki rahat koltuk çekmeleri için hizmetçilere işaret verdi. ” Ateşkesi şimdi mi imzalamak istersiniz, yoksa yemekten sonraya mı bırakalım?”
” İmparator’un anlaşmasını siz mi şereflendireceksiniz?”
” İmparator adına her şeyi yapma yetkim var.” dedi Potentate.
14 Aralık, 2920
Tel Aruhn, Rüzgartepe
Corda, üstü başı toz içinde kendini Gece Ana’nın kollarına bıraktı. Bir müddet birbirlerine kilitli kaldılar. Gece Ana kızının saçlarını okşuyordu. Kızı alnından öptü. En sonunda kollarını açtı ve Corda’ya bir mektup teslim etti.
” Bu da nedir?” diye sordu Corda.
” Potentate’den. Yeteneğinden etkilendiğini söylüyor.” dedi Gece Ana. ” Bize ödemeyi yapacağına dair söz vermişti ama ben çoktan ona başka bir ulak yolladım. Son İmparatoriçe kocasının ölümü için bize fazlasıyla ödeme yaptı zaten. Mephala ihtiyaçlarımızdan fazlası için açgözlülük yapmamayı öğütlemişti. Ayni cinayet için iki kez para alamayız. Kitapta böyle yazar.”
” Rijja’yı, kız kardeşimi öldürdü.” dedi sessizce Corda.
” İşte bu yüzden darbeyi indirenin sen olması gerekiyordu.”
” Şimdi nereye gideceğim?”
” Kutsal savaşçılarımızdan her kim çok ünlü olursa onu Vounura adında bir adaya yolluyoruz. Gemiyle bir aylık bir süreden fazla sürmüyor ve sen mabedine doğru yola çıkarken farklı sürprizler tatman için elimden geleni yaptım.” Gece Ana kızın gözyaşlarını öptü. ” Orada birçok arkadaşın olacak ve en sonunda huzuru ve mutluluğu bulacağından eminim çocuğum.”
19 Aralık 2920
Mournhold, Rüzgartepe
Almalexia şehrin yeniden inşa edilmesini izliyordu. Eski, yıkık, kararmış evlerin arasından yükselen yeni inşaat iskelelerini görünce halkın bu mücadeleci ruhu ne kadar da ilham verici diye düşündü. Bitkiler bile kayda değer bir toparlanma göstermişlerdi. Ana bulvarda sıralanmış menekşe ve kasımpatılar dahi kalıntıların arasından yükselmişlerdi. Gücü hissedebiliyordu. Baharın gelişiyle yeşil, siyah rengi geri püskürtecekti.
Cesaretli, zeki ve yılmak bilmez bir adam olan Dük’ün varisi, kuzeyden babasının yerini almak için yola çıkmıştı bile. Ülke hayatta kalabilmek için elinden gelenin fazlasını yapacaktı: Güçlenecek ve genişleyecekti. Geleceği, şu an içinde bulunduğu andan çok daha aydınlık görüyordu.
Her şeyden öte, Matemhisar’ın en azından bir Tanrıçanın sonsuza dek evi olacağından emindi.
22 Aralık 2920
İmparatorluk Şehri, Cyrodiil
Toprakkalp soyu kurudu. Potentate İmparatorluk Sarayı’nın konuşmacı balkonundan aşağıda toplanmış kalabalığa sesleniyordu. ” Fakat İmparatorluk yaşayacak. Sevgili İmparatorumuzun uzak akrabaları, Majestelerinin kurduğu bu uzun ve paha biçilemez krallığın başına geçebilecek kadar asil ve yetenekli bulunmadı. II. Reman’ın tarafsız ve sadık danışmanı olarak onun adına bu ülkeyi yönetme yetkisi bana verildi.”
Cyrodiilliler bir müddet durup, adamın sesinin halka ulaşmasına ve kulaktan kulağa dolaşmasına beklediler. Sessizlik içinde ona bakıyorlardı. Yağmur sokakları yıkamıştı ve güneş kışa bir süreliğine kış fırtınalarından bir süreliğine de olsa sıyrılmıştı.
” Şu konuya açıklık getirmek istiyorum. İmparator sıfatını üzerime almayacağım.” diye devam etti. ” Ben her zaman sizler tarafından hoş karşılanmış bir yabancı olan Potentate Versidue’ydim ve hep de öyle de kalacağım. Doğduğum yeri korumak benim yegane görevim olacak ve bu görevi benden devralacak daha iyi birisi olana dek bu görev yaşama amacım olarak kalacak. İlk icraatım olarak, Ocak aynın ilk gününde size bu tarihi anı gururla duyurmak istiyorum ki İkinci Çağ’ın ilk yılına barış içinde giriyoruz. Bu yüzden, İmparatorluk ailesinin kaybına yas tutup, geleceğimize bakalım. “
Sadece tek bir kişi bu sözleri alkışladı. Senchal Kralı Dro’Zel. Kral gerçekten de Tamriel tarihindeki en iyi şeyin bu olacağına inanıyordu. Elbette, çıldırdığı kesindi.
31 Aralık, 2920
Ebonheart, Rüzgartepe
s2ehrin altındaki sisli mezarlıkta Sotha Sil’in makinesiyle çizdiği gelecekte tahmin edilemeyen bir şey oldu. Paslanmış dişlilerden yağlı bir kabarcık göründü ve patladı. Birdenbire büyücünün dikkati bu kabarcığa ve bu olayı tetikleyen zincire çekildi. Bir boru yerinden üç santim sağa doğru oynadı. Birkaç çivi attı. Bobinlerden biri kendini sardı ve ters yönde dönmeye başladı. Piston kolu, milenyumu birden bire sağdan sola çevirerek, sürekli olarak sola ve sağa oynamaya başladı. Hiçbir şey kırılmadı fakat her şeyin yeri değişti.
” Artık tamir edilemez.” dedi büyücü sessizce.
Tavandaki bir çatlaktan geceye doğru baktı. Gece yarısıydı. İkinci Çağ, kaosun çağı çoktan başlamıştı bile.