Yazan: Waughin Jarth
Üçüncü Çağ, birinci yüzyılın bilgesi Montocai’nin kaleminden:
3.Çağ 98.Yıl
İmparator II. Pelagius Septim yil bitmeden birkaç hafta önce, İmparatorluk genelinde kötü bir işaret olarak görülen Aralığın onbeşinde, Kuzey Rüzgarının Duası festivalinde öldü. Zorlu 17 yıl boyunca ülkeyi yönetmişti. İflas etmiş hazineyi doldurabilmek için Kadim Konseyi dağıtmış, koltuklarını tekrar parayla satın almalarına neden olmuştu. Bu arada da birkaç iyi ama fakir konsey üyesi de ortadan kaybolmuştu. Birçoklarına göre İmparator intikamını almak isteyen eski bir konsey üyesi tarafından zehirlenerek öldürülmüştür.
Çocukları cenazesine ve sıradaki İmparator’un taç giyme törenine katıldı. 19 yaşındaki en genç oğlu Prens Magnus, üyesi olduğu saray mahkemesinin bulunduğu Almalexia’dan yeni dönmüştü. 21 yaşındaki Prens Cephorus ise Gilane’den KızılMuhafız eşi Kraliçe Bianki ile gelmişti. 43 yaşındaki Prens Antiochus çocukların en büyüğü, tahta en yakın adaydı ve babası ile İmparatorluk Şehri’nde yaşıyordu. En son gelen ise tek kız Kardeşi Issızkent’in Kurt Kraliçesi olarak bilinen Potema idi. Otuz yaşında ve hala parıldayan güzelliğiyle, yaşlı kocası Kral Mantiarco ve oğlu Uriel ile birlikte geldi. Herkes Antiochus’un İmparatorluk tahtına geçmesini bekliyordu ancak kimse Kurt Kraliçenin ne yapacağını kestiremiyordu.
3. Çağ, 99. Yıl
“Lord Vhokken, kız kardeşiniz bu hafta boyunca her gece geç saatlerde odasına birkaç adam getiriyordu,” dedi casus. “Eğer kocası durumun farkında olsaydı –“
“Kardeşim savaş tanrıları Reman ve Talos’a düşkündür, ask tanrıçası Dibella’ya değil. Onlarla arkamdan bir şeyler çeviriyor, alem yapmıyor. İddiaya girerim ben bile ondan daha çok erkekle yatmışımdır” diye güldü Antiochus, sonra ciddileşti. “Konseyin beni tahta önermesinde gecikmesinin nedeni o, biliyorum. Altı hafta oldu. Kayıtları yenileyip taç giyme töreni için hazırlık yapmalarının gerektiğini söylüyorlar. Ben İmparatorum! Tacımı giydikten sonra formalitelerin Oblivion’a kadar yolu var!”
“Kız kardeşinizin sizin dostunuz olmadığı aşikar majesteleri, ancak oynayabileceğiniz başka kartlar var. Babanızın konseye nasıl davrandığını unutmayın. Asıl ikna edilmesi gereken onlar” diye ekledi casus imalı bir şekilde hançerine elini götürerek.
“Öyle olsun ama gözünü de o kahrolası Kurt Kraliçe’den ayırma. Beni nerede bulacağını biliyorsun.”
“Hangi genelevde majesteleri?” diye sordu casus.
“Bugün Cuma’da, sonraki günler Kedi ve Goblin’deyim.”
Casus raporunda Kraliçe Potema’nın hiç ziyaretçisi olmadığını ve Mavi Saraydaki İmparatorluk Bahçesinde annesi, Dowager İmparatoriçesi Quintilla ile yemek yediğini söylemişti. Kış mevsimine rağmen sıcak bir akşamdı ve bütün gün fırtınalı olduğu halde gökte tek bir bulut yoktu. Suya doymuş toprak yüzünden düzenli bahçe cilalanmış gibi parıldıyordu. İki kadın şaraplarını alıp aşağıyı izlemek için geniş balkona çıktılar.
“Sanırım kardeşinin taç giymesini sabote etmeye çalışıyorsun,” dedi Quintilla kızına bakmadan. Potema yılların onu eskitmesine rağmen annesinin o kadar da soluklaşmadığını fark etti.
“Doğru değil,” dedi Potema. “Ama doğru olsa bile sizi ilgilendirir miydi?”
“Antiochus benim oğlum değil. Ben babanla evlendiğimde o on bir yaşındaydı, hiç birbirimize yakın olamadık. Sanırım tahtın varisi olması büyümesini engelledi. Büyümüş çocukları olan bir ailesi olması gerekirken vaktini zamparalık ve zina ile harcıyor. Pek de iyi bir İmparator olamayacak,” dedi Quintilla içini çekerek ve Potema’ya döndü. “Ama ailemiz için hoşnutsuzluk tohumları ekmek iyi bir şey değil. Farklı gruplara bölünmek çok kolay ama tekrar birleşmek bir o kadar zor. İmparatorluğun geleceği için korkuyorum.”
“Bu sözler — sanki ölecekmişsin gibi konuşuyorsun anne.”
“Kötü alametleri gördüm,” dedi Quintilla silik, ironik bir gülümsemeyle. “Unutma — Camlorn büyücüsü olarak bilinirdim. Birkaç ay içinde öleceğim ve en çok bir yıl sonra da kocan ölecek. Sadece oğlun Uriel’in, Issızkent’in tahtına geçtiğini göremeyeceğim için üzülüyorum.”
“Şey olduğunu gördün –” diye duraksadı Potema ölmekte olan bir kadına bile planlarının bir kısmını açıklamaktan çekinerek.
” İmparator olup olmayacağını mı? Evet, onunda cevabını biliyorum kızım. Korkma: öyle ya da böyle cevabını bulmak için yaşayacaksın. Yaşına geldiğinde onun için bir hediyem olacak,” Dowager İmparatoriçesi üzerinde büyük sarı bir taş olan kolyeyi boynunda çıkardı. “Bu, baban ve benim 36 yıl önce bir savaşta öldürdüğümüz kuradamın ruhu içine hapsedilmiş bir ruh cevheri. Bunu Yanılsama Okulundan büyüler ile büyüledim böylece sahibi istediği kişiyi etkileyip, cezb edebilir. Bir kral için önemli bir yetenek.”
“Ve de bir İmparator için,” dedi Potema kolyeyi alarak. “Teşekkür ederim anne.” Bir saat sonra, yeni biçilmiş çalıların yanından geçerken Potema yaklaşması ile çalıların arasında karanlığın içine karışan birini gördü. Daha öncede insanların onu izlediğini anlayabilmişti: İmparatorluk sarayında yaşamanın kötü yanlarından biriydi. Ama bu adam odalarına çok yakındı. Kolyeyi boynuna geçirdi.
“Dışarı çıkta seni görebileyim,” diye emir verdi.
Adam gölgelerden çıktı. Siyah keçi derisinden bir elbise giymiş orta yaşlı, kısa boylu biriydi. Gözleri büyünün etkisinde sabit ve donuktu.
“Kimin için çalışıyorsun?”
“Efendim Prens Antiochus’dur,” dedi ölü bir sesle. “Ben onun casusuyum.”
Birden aklına bir fikir geldi. “Prens odasında mı?”
“Hayır, leydim.”
“Ve sen içeri girebiliyorsun?”
“Evet, leydim.”
Potema güldü. Şimdi onu avucunun içine almıştı. “Yolu göster.”
Ertesi sabah fırtına tüm öfkesi ile geri döndü. Duvarlardaki deriler ve tavan çocukluktan kalma gece boyunca içmeye olan bağışıklığının artık olmadığını fark eden Antiochus’a acı veriyordu. Aynı yatağı paylaştığı Argonyalı kadını sertçe ittirdi.
“Bir işe yarada şu pencereyi kapat,” diye inledi.
Pencere kapanır kapanmaz kapı çalındı. Gelen casustu. Prens’e gülümsedi ve bir kağıt parçası uzattı.
“Bu ne?” diye sordu Antiochus gözlerini kısarak. “Hala sarhoş olmalıyım. Ork yapımı gibi gözüküyor.”
“Çok işinize yarayacak bir şey majesteleri. Kız kardeşiniz sizi görmek için burada.”
Antiochus üstünü giyinip yatak arkadaşını göndermeyi düşündü ama aklına daha iyi bir fikir geldi. “Onu içeri gönder. Biraz kepazelik görsün.”
Potema şaşırdıysa da bunu belli etmedi. Portakal rengi-gümüş bir ipekten elbisesiyle, yüzünde zafer edası taşıyan bir gülümsemeyle Lord Vhokken’in odasına girdi.
“Sevgili kardeşim, dün akşam annemle konuştum ve bana akıllıca fikirler verdi. Ailemiz ve İmparatorluğun iyiliği için seninle halk arasında çatışmamam gerektiğini söyledi. Bu yüzden,” dedi cübbesinden bir parça kağıt çıkararak. “Sana bir tercih hakkı sunuyorum.”
“Tercih mi?” dedi Antiochus bir gülümseme ile karşılık vererek. “Bu dostça görünüyor.”
” İmparatorluk tahtına olan haklarından kendi isteğinle vazgeç, böylece benim bunu Konseye göstermeme gerek kalmasın,” dedi Potema ona bir mektup uzatarak. “Bu üzerinde senin mührün olan babanın Pelgius Septim II değil de krallık kahyası Fondoukht olduğunu bildiğini belirten bir mektup. Şimdi, mektubu yazdığını inkar etmeden önce şunu bil ki söylentileri de inkar edemezsin ve İmparatorluk konseyi baban yaşlı aptalın kandırılmış olabileceğini düşünecektir. Doğru ya da değil veya mektup sahtekarlık işi olsun olmasın, ortaya çıkacak skandal İmparatorluk şansını zaten elinden alacaktır.”
Antiochus’un suratı öfkeden bembeyaz olmuştu.
“Korkma kardeşim,” dedi Potema mektubu titreyen ellerinden geri alarak. “Dilediğin fahişelerle çok rahat bir hayat sürmeni sağlayacağım.”
Birden Antiochus güldü. Casusuna baktı ve göz kırptı. “Erotik Khajiitler koleksiyonumu bulup bana şantaj yaptığını hatırlıyorum. Ama bu nerdeyse yirmi yıl önceydi. Artık daha iyi kilitlerimiz var farkına varmışsındır. İstediğin şeyi alabilmek için kendi yeteneklerini kullanamıyor olmak canını baya sıkmış olmalı.”
Potema sadece gülümsedi. Artık bir önemi yoktu. Onu avucunun içine almıştı.
“Uşağımı cezbedip odama girmiş ve mührümü kullanmış olmalısın,” dedi Antiochus zorla gülümseyerek. “Annenden, o cadıdan, aldığın bir Tılsımla belki?”
Potema gülmeye devam etti. Kardeşi düşündüğünden de zekiydi. “En güçlü cezbetme büyülerinin bile bir süre sonra geçtiğini biliyor muydun? Tabiki bilmiyorsun. Hiç büyüye ilgin olmamıştı zaten. Sana şunu söyleyeyim kız kardeş, cömert bir maaş uzun vadede bir uşağı yanında tutmak için daha iyidir,” Antiochus elindeki kağıdı aldı. “Şimdi benim sana bir önerim var.”
“Nedir?” dedi Potema gülümsemesi yavaş yavaş kaybolurken.
“Manasız gibi görünebilir ama aradığın şeyi biliyorsan çok açık bir şekilde ortaya çıkar. Bu bir pratik kağıdı – el yazın benimkini taklit etmeye çalışmış. İyide bir yeteneğin var. Merak ediyorum bunu daha önce yapmış mıydın, yani başkasının el yazısını taklit etmeye çalışmak. Kocanın eski karsından olan ilk olğunun bir piç olduğunu söyleyen bir mektup bulunmuştu yanlış hatırlamıyorsam. Merak ediyorum acaba onu da mı sen yazmıştın. Acaba bu elimdekini kocana göstersem o da o mektubu senin yazdığına inanır mı? Gelecekte sevgili Kurt Kraliçe, aynı tuzağı iki kere kurma.”
Potema kızgınlıktan konuşamaz bir şekilde sadece başını salladı.
“Şimdi bana o şeyi ver de git biraz yağmurda yürü. Ve sonra da beni tahttan uzaklaştırmak için kurduğun diğer planlardan vazgeç.” Antiochus gözlerini Potema’ninkilere dikmişti. ” İmparator ben olacağım Kurt Kraliçe. Şimdi git.”
Potema kardeşine mektubu verip odayı terk etti. Bir süre koridorda öylece yürüdü. Duvardaki küçük çatlaktan akan yağmur suyunu görmüyordu bile.
“Evet kardeşim, olacaksın,” dedi. “Ama çok uzun süre değil.”