2920, Bölüm 01 – Ocak

Çeviren: Ceyhun Özgöç

1 Ocak, 2920

Matemhisar, Rüzgartepe

Almalexia ipek yatağında uzanmış rüya görüyordu. Güneş ışığı pencereden uzanarak odasının taze renklerini ve ahşap malzemelerini süt beyazı bir ışıkla aydınlatana dek uyanmadı. Kan ve kutlamalarla dolu rüyalarının aksine etraf şaşırtıcı derecede sessiz ve sakindi. Bir süreliğine tavana bakarak gördüğü rüyaları düşündü.

Sarayın arka bahçesinde kış sabahının ayazını buharla karşılayan sıcak bir havuz vardı. Elini sallar sallamaz buhar kayboldu ve biricik sevgilisi Vivec’i kuzey ile ilgili çalışmasını yaparken gördü. Hemen konuşmak istemedi: Her sabah yaptığı gibi şiir yazıyor ve kırmızı sabahlığının içinde o kadar yakışıklı görünüyordu ki…

“Vivec” dedi kadın. Vivec yüzünde koca bir gülümsemeyle çok uzaklardan gülümsercesine ona baktı. “Savaşın sonu hakkında bir rüya gördüm.”

“Seksen yıl sonra hiç kimsenin bir son hayal edeceğini sanmıyorum.” dedi Vivec gülümseyerek. Fakat sonradan ciddileşti. Almalexia’nın kehanetlerine güveniyordu. “Kim kazanacak peki? Rüzgartepe mi yoksa Cyrodiil İmparatorluğu mu?”

Kadın “Rüzgartepe’de Sotha Sil olmadan kaybederiz.” diye cevap verdi.

“İstihbaratım İmparatorluk’un bize en geç Mart ayında kuzeyden saldıracağını söylüyor. Artaeum’a gidip onu dönmesi konusunda ikna eder misin?

Kadın sadece “Bugün gideceğim.” diye cevap verdi.

————————

4 Ocak, 2920

Gideon, Kara Bataklık

İmparatoriçe hücresini arşınlıyordu. Yazın sadece penceresinin kenarında oturup onu serinleten kokuşmuş bataklık rüzgarına şükrediyordu fakat kış mevsimi onu yormuştu. Oda boyunca uzanan Saray Avlusu’ndaki bir dansı betimleyen ve henüz tamamlanmamış olan kilim onunla dalga geçiyor gibiydi. Kilimi çerçevesinden söktüğü gibi parçalara ayırdı. Parçalar yere düşmüştü.

Daha sonradan bu yaptığı gereksiz isyan hareketine güldü. Parçaladığı kısımları dikecek ve daha binlercesini örecek zamanı vardı. İmparator onu yedi yıl önce Giovesse kalesine kilitlemişti veya kadın ya da kendisi ölene dek onu salmaya niyeti yoktu.

İçini çekerek şövalyesi Zuuk’u çağırmak için çanı çaldı. Birkaç dakika içinde şövalye kapıda belirmişti. Üzerinde bir İmparatorluk Muhafızı’na yakışan bir üniforma vardı. Kara Bataklık’ın Kothringi yerlileri genelde çıplak dolaşmayı tercih ederdi. Fakat Zuuk modaya uymuştu. Gümüş teni zorlukla seçiliyor, sadece yüzü, boynu ve elleri görülüyordu.

“Majesteleri.” dedi elinde bir yayla.

“Zuuk.” dedi İmparatoriçe Tavia “Canım sıkıldı. Bugün kocama suikast düzenleme yöntemlerini konuşalım mı?”

————————

14 Ocak, 2920

İmparatoruk Şehri, Cyrodiil

Güney Rüzgarı Kandili’nin geldiğini belirten çan sesleri İmparatorluk Şehri’nin bahçe ve geniş caddelerindeki herkesi tapınağa çağırıyordu. İmparator III. Reman her zaman Tek Tanrı Tapınağı’na giderdi. Yerine geçecek olan oğlu Prens Juilek her dini tatili farklı bir tapınakta kutlamayı daha siyasi bir hareket olarak görüyordu. O da bu yıl Mara’nın Cömertliği katedraline gitmişti.

Bu katedralde yapılan ayin kısaydı ancak İmparator yine de sarayına dönene kadar öğleni geçmişti. Arena savaşçıları törenin başlamasını o zamana dek sabırsızlıkla bekliyorlardı. Kalabalığın ise keyfi yerindeydi. Hükümdar Versidue-Shaie Khajiit akrobatlardan oluşan bir gösteri ayarlamıştı.

“Sizin dininiz benimkinden çok daha usturuplu.” dedi İmparator özür diler bir sesle. “İlk oyun hangisi?”

“İki yetenekli savaşçı arasında teke tek bir dövüş.” diye cevap verdi Hükümdar. Yıpranmış derisi ayağa kalkarken güneşte net bir şekilde gözüküyordu. “Silahlanmak onların kültürüne çok uygun.”

“Kulağa hoş geliyor.” dedi İmparator ve ellerini çırptı. “Oyunlar başlasın!”

Kalabalığın kükremeleri ile iki savaşçının arenaya girdiğini gören İmparator III. Reman, bu karşılaşmaya aylar önce karar verdiğini fakat bunu sonradan unutmuş olduğunu fark etti. Savaşçılardan biri fildişi sarısı renginde parıldayan yılan derisiyle katana ve kılıcını aldatıcı bir şekilde zayıf görünen kollarıyla kaldıran Hükümdar’nin oğlu Savirien-Chorak’tı. Diğeri ise abanoz renkli bir vahşi Ork miğferi, kalkan ve belinden aşağı sarkan uzun bir kılıç kuşanmış ve İmparator’un oğlu olan Prince Juilek’ti.

“Bu çok heyecanlı bir mücadele olacak.” diye tısladı Hükümdar dişlerini göstererek. “Akavir’de böyle bir Cyrodiil dövüşü gördüm mü bilmiyorum. Mücadeleler genelde hep ordular arasında. Nihayet hangi yöntemin daha iyi olduğunu anlayabileceğiz — Senin halkının yaptığı gibi kılıçlardan korunmak için yapılan zırhlar mı yoksa benim halkımın yaptığı gibi zırhları parçalamak için yapılan kılıçlar mı?”

Kalabalığın arasına dağılmış birkaç Akavir müsteşarı ve Hükümdar’ın kendisi dışında hiç kimse Savirien-Chorak’ın kazanmasını istemiyordu. Ancak kendilerini adamın zarif hareketlerine hayran olmaktan alıkoyamıyorlardı. Kılıçla arkasındaki kuyruğuna benzercesine kollarından çıkan vücudunun birer parçaları gibiydi. Genç yılan adam taklalar atıp arenanın ortasında saldırı konumuna geçerek karşılaşmadaki dengeyi sağladı. Prens ise daha az etkileyici ve geleneksel bir yöntemi seçerek yavaşça ileri doğru yürüdü.

İki rakip birbirlerine doğru saldırıya geçtiğinde kalabalık zevkle bağırmaya başladı. Akavir Prens’in etrafında dönen bir ay gibiydi, rakibine arkasından bir darbe indirmek için rahatça omuzunun üzerinden atladı. Fakat Prens kalkanıyla darbeyi savuşturmak için hemen arkasını döndü. Prens’in karşı saldırısı havada asılı kaldı. Rakibi çoktan kendini yere atmış, prensin ayaklarını makaslamıştı. Prens büyük bir gürültüyle yere düştü.

Savirien-Chorak her hamlesini kalkanıyla savuran rakibinin üzerine yağmur gibi indiriyor, demir ve hava eriyip birbirine karışıyordu.

“Bizim kültürümüzde kalkan yoktur.” diye söylendi Versidue-Shaie İmparator’a. “Oğluma biraz garip geldi galiba. Bizim ülkemizde saldırıdan kaçmak için kenara çekilirsin.”

Savirien-Chorak sersemletici saldırılarının bir yenisine başlamak için geriye doğru çekilirken Prens, Chorak’ın kuyruğunu tekmeleyerek geçici olarak geri çekilmesine neden oldu. Chorak hemen kendini toparladı fakat Prens de çoktan ayağa kalkmıştı. Birbirlerinin etrafında daireler çiziyorlardı, ta ki yılan adam elindeki katanayı kavisli bir şekilde kaldırarak Prens’in üstüne atılana kadar. Prens rakibinin hamlesini gördü ve katanayı uzun kılıcıyla, adamın diğer kılıcını da kalkanıyla engelledi. Kılıç metalin içine gömüldü ve Savirien-Chorak en sonunda dengesini kaybetti.

Prens’in uzun kılıcı Akavir’in göğsünü biçti ve Akavir bir anda duyduğu acının büyüklüğünden dolayı iki silahını birden attı. Bir anda her şey bitmişti. Savirien-Chorak gırtlağında Prens’in uzun kılıcıyla kumun üzerinde bekliyordu.

“Oyun bitti!” diye bağırdı İmparator. Arenadan yükselen alkışlardan sesi zar zor duyuluyordu.

Prens gülümseyerek Savirien-Chorak’ı ayağa kaldırıp bir şifacıya götürdü. İmparator teselli edercesine Hükümdar’nin sırtına vurdu. Halbuki dövüş başladığında oğlunun kazanacağını pek düşünmüyordu.

“İyi bir savaşçı olacak” dedi Versidue-Shaie. “Ve yüce bir imparator.”

“Unutma.” dedi İmparator gülerek. “Siz Cyrodiilli’lerin havalı hareketleri var fakat saldırılarımızdan tek bir tanesi size denk geldiğinde dövüş bitiyor.”

“Oh, elbette unutmayacağım,” diye başını salladı Hükümdar.

Reman müsabakaların geri kalanı boyunca hep bu sözü düşündü ve oyunlardan pek zevk almadı. Kral da İmparatoriçe gibi bir düşman olabilir miydi? Dikkatli olsa iyi olurdu.

————————

21 Ocak, 2920

Matemhisar, Rüzgartepe

“Neden sana aldığım yeşil sabahlığı giymiyorsun?” diye sordu Matemhisar Dükü. Genç kadının üstünü giyinmesini izliyordu.

“Üzerime olmuyor.” diye gülümsedi Turala. “Ve biliyorsun kırmızıyı seviyorum.”

“Çünkü şişmanlıyorsun.” dedi kahkaha atarak Dük. Bir yandan kadını yatağa doğru çekerken bir yandan da göbek deliğini ve göğüslerini öpüyordu. Kadın kıkırdayarak güldü fakat yine de kırmızı kaftanını giyerek geri çekildi.

“Gerçek bir kadının olması gerektiği gibiyim.” dedi Turala. “Seni yarın görecek miyim?”

“Hayır.” dedi Dük. “Yarın Vivec’i eğlendirmeliyim ve ertesi gün de Ebonheart Dükü geliyor. Almalexia’nın siyasi yeteneklerinin değerini o gidene dek fark etmedim biliyor musun?”

“Benim için de aynı şey geçerli.” dedi Turala. “Benim değerimi de anca ben gittikten sonra anlarsın.”

“Hiç de bile!” diye pofurdadı Dük. “Sen her zaman takdire şayansın.”

Turala gitmeden önce Dük’ün kendisini son bir kez daha öpmesine izin verdi. Dük’ün söylediklerini düşünüyordu. Acaba kilo almasının nedeninin karnındaki çocuğu olduğunu bilse onu yine takdire şayan görür müydü? Onunla evlenir miydi?

————————

2920 Şubat ile devam edecek…

Share :