GÖÇ

Çeviren: Ceyhun Özgöç

Vralla akla, güzelliğe, enerjiye ve hoş bir tatlılığa sahip küçük bir kızdı. Aynı ailesinin hayal ettiği gibi. Yardım edilemeyecek, ancak hayal kurulabilecek kadar kusursuz.

Sosyetik babası Munthen onun bir gün iyi bir evliliği olacağını ve hatta bir gün imparatorluğun prensesi olabileceğini düşünüyordu. Güvensiz annesi Cinneta ise, kızının kendi öz çabalarıyla şövalyelikte veya büyücülükte mükemmelliğe ulaşabileceğine inanıyordu. Her ne kadar kızlarının iyiliği için tartışsalar da ikisi de yanılıyordu, Vralla gelişmek yerine hasta düşmüştü.

Şifacılar, ailesine umudunu kesmelerini, büyücüler loncası ise Vrellaya acı çektiren hastalığın çare bulunamayacak kadar ölümcül ve nadir olduğunu söylemişti. O ölmeye mahkum edilmişti ve ölüm çok yakındı.

İmparatorluğun yüce makamları, onları yüzüstü bıraktığında, Munthen ve Cinneta cadılara, büyücü kesişlere ve topluluğun gölgesinde kalmış diğer bütün gizli güçlere sığındılar.

“Gidebileceğiniz tek bir yer biliyorum.” dedi Wrothgarian dağlarının en uzak tepesinde karşılaştıkları bir şifacı. “Olenveld’deki Büyücüler Loncası”

“Ama zaten bir büyücüler loncasına gitmiştik” diyerek çıkıştı Munthen “Bize bir yardımları olmadı.”

‘Olenveld’dekine gidin.” diye tekrarladı şifacı. “Ve kimseye oraya yolculuk ettiğinizi söylemeyin. “Hiçbir haritada gözükmediği için bulmak hiç kolay değildi. Oranın izlerini ancak Skyrim’deki bir kitapçıda buldukları ikinci çağdan kalma tarihi bir harita kitabında bulabildiler. Kitabın yaşlı sayfalarında keşfettikleri üzere, Olenveld, yaz günü Kışhisar’dan bir günlük mesafede, kuzey yakasındaki bir ada üzerinde bulunan bir şehirdi.

Hastalıktan yorgun düşmüş kızlarını da alarak, Munthen ve Cinneta, yanlarındaki eski haritanın rehberliğinde okyanus rüzgarının dondurucu soğuğuna karşı yelken açtılar. Yaklaşık iki günün ardından, uçsuz bucaksız okyanusun ortasında daireler çizdikleri sırada, acımasız bir tuzağa kurban edildiklerini düşünürlerken kendilerini Olenveld’de buldular.

Munthen gemisiyle, unutulmuş tanrıların ve kahramanların parçalanmış heykellerine çarpan dalgaların buğusu altında kalan yarıya kadar suya batmış gemileri ve rıhtıma vurmuş çürümüş istiridyelerle kaplı limana vardı ve demir attı. Ve sonra bu ıssız ada şehrindeki yolculuklarına başladılar.

Camları kırılmış tavernalar, rutubetsiz bir şehir meydanı, mahvolmuş saraylar, yangından kararmış binalar, çorak kalmış dükkanlar ve terk edilmiş ahırlar; hepsi ıssız ve de boş bulunan arazilerde fısıldayan keskin okyanus rüzgarı eşliğinde sessiz ve sakindi. Ve mezar taşları; bütün yolları ve dar sokakları ölmüşlerin anılarıyla damgalanmıştı.

Munthen ve Cinneta birbirlerine baktılar. Tüylerinin ürpermesinin nedeni rüzgar değildi. Ardından Vralla’ya bakıp hedeflerine doğru ilerlemeye devam ettiler. Olenveld Büyücüler Loncası’na…

Mum ışığı büyük, karanlık binanın pencerelerinden dışarı sızıyordu. Ölümün kol gezdiği bu adada yaşayan birilerin olduğunu görmek onların içini az da olsa hafifletmişti. Kapıyı çaldılar ve kendilerini bekleyen her şeye hazır bir şekilde beklediler.

Kapıyı sarı kıvırcık saçlı, biraz kilolu, orta yaşlı bir Kuzeyli kadın açtı. Kadının hemen arkasında tuhaf görünümlü, utangaç genç Breton çifti ve oldukça yaşlı, elma yanaklı ve gelen misafirleri sıcak bir gülümsemeyle karşılayan bir Breton erkeği duruyordu.

“Aman tanrım.” dedi Kuzeyli kadın titreyerek. “Kapının çaldığını duyduğumda kulaklarımın beni yanılttığını düşünmüştüm. Hadi, girin içeri. Dışarısı çok soğuk.”

Üçüne de içeriye kadar eşlik edildi. En azından Lonca’nın terk edilmemiş olmadığını gördüklerinde rahatladılar. Etraf çok temiz, iyi aydınlatılmış ve zevkle dekore edilmişti. Herkes kendini tanıtmaya başladı. Olenveld’deki Lonca Evi sakinleri iki aileden oluşuyordu: Kuzeyli Jalmar ve Breton Lywel, Rosalyn ve yaşlı Wynster. Herkes dost canlısı ve misafirperverdi. Munthen ve Cinneta burada ne yaptıklarını ve şifacıların onlara Vralla hakkında ne dediklerini anlatırken onlara şarap ve ekmek ikram ettiler.

” Öyle işte.” dedi Cinneta yaşlı gözlerle. ” Olenvel’deki Büyü Loncası’nı bulacağımızı hiç düşünmedik ama artık burada olduğunuzu bildiğimiz için bizim son umudumuz sizlersiniz.”

Odadaki beş yabancının da gözleri yaşlıydı. Nette sanki özellikle oldukça sesli bir şekilde ağlıyordu.

” Ah, öyle şeyler yaşamışsınız ki… ” diyerek ağlıyordu Kuzeyli kadın. ” Tabii ki de yardım edeceğiz. Küçük kızınız turp gibi olacak.”

” Size anlatmamda sorun yok.” dedi Jalmar sabırlı bir tonla. Ancak hikayenin onu da üzdüğü belli oluyordu. ” Burası bir Lonca Evi ve bizler büyücü değiliz. Bu binaya terk edilmiş olduğu için yerleştik ve burası bize Göç’ten beri hizmet ediyor. Bizler Ölü Çağıranlarız.”

” Ölü Çağıranlar mı?” dedi Cinneta. Sesi titriyordu. Bu nazik insanlar nasıl böylesine korkunç bir şey olabilirlerdi?

” Evet tatlım.” dedi Nette gülümseyerek. Kızın elini tutuyordu. ” Biliyorum. Ne yazık ki kötü bir şöhretimiz var. Zaten hiçbir zaman da iyi olmadı. Artık iyi niyetli olmasına karşın tam bir aptal olan Baş Büyücü Traven da… “

” Ruhunu Solucan Kral yesin!” diyerek bağırdı yaşlı adam konuşmayı aniden bölerek.

” Sakin olalım Wynster.” dedi genç Rosalyn. Utancından kızarmıştı ve özür dilercesine gülümseyerek Cinneta’ya bakıyordu. ” Kusuruna bakmayın. Aslında normalde çok tatlı biridir.”

” Ama haklı tabi ki de. Mannimarco bu konuda son söze sahiptir.” dedi Jalmar. ” Fakat şu an bunu söylemek garip. Traven sanatımızı resmen yasakladığında saklanmak zorunda kalmıştık. Yapabileceğimiz diğer bir şey ise bu işi tamamen bırakmaktı. Ancak bu çok aptalcaydı. Yine de bırakan çok fazla kişi oldu.”

” Tiber Septim orayı kendi özel mezarlığı olarak kullandığı için Olenveld’i bilen pek kimse yoktur.” dedi Lywel. ” Orayı bulmamız bir haftamızı aldı. Ama burası bizim için mükemmel bir yer. Bir sürü ölü beden falan var… Bilirsin işte… “

” Lywel!” diye atıldı Rosalyn. ” Onları korkutacaksın!”

” Özür dilerim… ” Lywell utanarak sırıttı.

” Burada ne yaptığınız beni ilgilendirmiyor.” dedi Munthen sertçe. ” Ben sadece kızım için neler yapabileceğinizi bilmek istiyorum.”

” Pekala.” dedi Jalmar omuzlarını silkerek. ” Sanırım bir şeyler yapabiliriz. Böylece hem ölümden kurtulur, hem de bir daha hiç hastalanmaz.”

Cinneta’nın nefesi kesilmişti. ” Lütfen!” dedi. ” Size sahip olduğumuz her şeyi veririz!”

” Saçmalamayın.” dedi Nette büyük, etli kollarıyla Vralla’yı kucağına alırken. ” Ah, ne kadar da güzel bir kız. Daha iyi hissetmek ister misin tatlım?”

Vralla yorgunlukla başını salladı.

” Burada bekle.” dedi Jalmar. ” Rosalyn, misafirlerimize ekmekten daha iyi ikramlarımız olduğuna eminim.”

Nette, Vralla’yı götürüyordu. Cinneta arkasından koşmaya başladı. ” Bekle, ben de geliyorum.”

” Ah, eminim gelmek istiyorsundur. Fakat bu büyüyü bozabilir tatlım.” dedi Nette. ” Sen hiç merak etme. Bunu daha önce onlarca kez yaptık.”

Munthen karısına sarıldığında kadın yenilgiyi kabul etti. Rosalyn aceleyle mutfağa gitti ve onlara biraz kızarmış et ve şarap getirdi. Sessizce oturdular ve yediler.

Wynster aniden irkilerek ” Küçük kız öldü.” dedi.

” Ah!” dedi Cinneta. Nefes alamıyordu.

” Oblivion aşkına! Sen neden bahsediyorsun?” diye bağırdı Munthen.

Lywel, Munthen ve Cinneta’ya dönmeden önce ” Wynster, bu gerçekten gerekli miydi?” diyerek yaşlı adama kaşlarını çattı. ” Ölmesi gerekiyordu. Ölü Çağırmanın amacı hastalığı tedavi etmek değildir. Amaç, yeniden canlandırmaktır. Tüm vücudu dönüştürmek, tam bir yenileme… Sadece çalışmayan parçaların onarılması değil.”

Munthen öfkeyle ayağı kalktı. ” Eğer o manyaklar kızımı öldürdüyse… “

” Öldürmediler.” dedi Rosalyn. Şimdi gözlerinde utanç yerine öfke vardı. ” Kızınız buraya geldiğinde son nefesini veriyordu. Bunu herkes biliyordu. Bunun zor olduğunu biliyorum, belki de çok korkunç. Ancak size yardım etmeye çalışan tatlı çifte ” manyak” demenize tahammül edemem.”

Cinneta gözyaşlarına boğuldu. ” Yaşayacak değil mi? Değil mi?”

” Ah, tabi ki de.” dedi Lywel geniş bir gülümsemeyle.

” Ah, teşekkür ederim, teşekkür ederim.” Cinneta ağlıyordu. ” Siz olmasaydınız ne yapardık bil… “

” Nasıl hissettiğinizi biliyorum.” dedi Rosalyn. Wynster’in elini tutuyordu. ” Onu kaybedeceğimizi düşündüğümüzde ben de senin gibi her şeyi yapmaya hazırdım.”

Cinneta gülümsedi. ” Baban kaç yaşında?”

” Oğlum.” diye düzeltti Rosalyn. ” Altı yaşında.”

Arka odadan küçük ayak sesleri geliyordu.

” Vralla, git hadi anneye sarıl.” dedi Jalmar.

Munthen ve Cinneta kızlarına döndüler ve gördükleri şey karşısında çığlık atmaya başladılar.

Share :