Çeviren: Enes Yetiş
Yaratıkların beni aralarına kabul etmeye başlamalarından bu yana yedi ay geçmişti. “Kabul etmek” belki de uygun bir terim değildir, ancak görünüşe göre benim onlar için bir tehdit olmadığımı anladılar ve bana saldırmaktan vazgeçtiler. Gerçi her ne kadar onları başımdan defetme kabiliyetim olsa da, (ateş ve dönüştürme büyüleri bu iş için yeterlidir), onlar etraftayken sürekli ihtiyatlı hareket etmekten ben de yorulmuştum.
Aralarındaki iletişim, benim taklidini bile yapamadığım, sadece çok az yazıya dökebildiğim tuhaf bir şekilde çıkardıkları vahşice seslerden oluşuyor. Bu yaratıkların kendi aralarında tam olarak nasıl anlaştıklarını asla bilemeyeceğim. Zamanla, hareketlerinden ve çıkardıkları seslerden, bana karşı niyetlerini daha iyi anladım. Düşmanlık herhangi bir yaratıkta kolayca fark edilebilir, ancak bu benzersiz tuhaf yaratıklarda, o kadar farklı yürüme şekli ve hızı var ki, kimine göre düşmanca bir saldırı gibi görünen bir hareket, diğerine göre son derece dostça olabilir. Anladığım kadarıyla, maksatlarını bilmenin püf noktası gözlerine bakmaktan geçer ve itiraf etmeliyim ki, karanlığın içinde iki tane parıldayan nokta görüntüsü defalarca rüyalarıma musallat olmuştur.
Önceleri ejder tarikatı Rahiplerinın, takipçileri öldüklerinde niçin birlikte gömülmek istediklerini hep merak etmişimdir. Öldüklerinde askerlerini de yanlarında götürme, birlikte gömülme gibi saçma sapan bir pagan adetleri varmış eskiden. Ancak şimdi aralarında yaşadığım süre zarfında, bunu neden yaptıklarını çok daha iyi anlamaya başladım. Her gün, farklı bir grup metfun uyanıyor ve ayaklarını sürüye sürüye taş lahde, Rahiplerinın olduğu yere doğru yürüyor ve sonra da lahdin önünde yerlere kapanıyor. Birkaç saat süren bu olayı daha sonra bölgede yapılan titiz bir temizlik takip ediyor. Açıkça görülüyor ki, ejder Rahibinın takipçileri öldükten sonra bile ona tabi olmaya devam ediyorlar ve bu da kabirlerini dışarıdan gelenlere karşı korurken niçin bu denli agresif olduklarını açıklıyor.
Ejder Rahibinın yattığı yere bizzat yaklaşabilmem birkaç haftamı aldı. Etrafımda hırıldayan metfunlar beni caydırmaya çalışmaktan bıkana kadar adım adım ilerledim. Mezarda ne çeşit büyüler veya güçler barındığını keşfetmek adına, etrafında basit birkaç büyü denemesi yaptım. Bir sonraki grup secde etmek için yanaştığında tuhaf bir olay dikkatimi çekti. Müritlerden Rahibe, Rahipten de müritlere geçen bir çeşit yaşamsal enerji akımı.
Orada nihayet ejder tarikatının yeniden diriliş inancının altında yatan mantığı anladım. Ebedi ikinci yaşam, yalnızca Rahiplik mertebesine erişebilenler için vaat edilmiştir, ancak daha alt mertebelerde kalanlar, hayat enerjilerini Rahiplerinın sonsuz yaşamlarıyla alışveriş ederek sürece katkıda bulunurlar. Ne tür bir pınardan enerji çekiyorlar bilmiyorum ama gerçek şu ki, her bir metfun içinde küçücük bir yaşam fısıltısı taşıyor ve geceleri oyuğunda dinlenerek bunu tekrar alevlendiriyor. Bu höyüklerdeki tuhaf yaratıklar, gerçekte, bin yıldan fazla bir süre önce adamlar ve kadınlar olarak buraya gömüldüler ve aradan geçen bin yıl boyunca bizim şu anda gördüğümüz mahlukata dönüştüler ve çürümüş, şekli şemaili bozulmuş bir halde canlandılar. Eğer bir höyüğü yapılışından hemen sonra ziyaret etmiş olsaydık, sakinlerinin ölü olduğunu anlayamazdık bile!
Bu gözlemler ve keşifler beni öylesine heyecanlandırıyor ki, höyüklere tekrar dönmek için can atıyorum. Kolej’de sadece bulgularımı ve notlarımı temize çekmek ve yanıma orada daha uzun süre kalmaya yetecek kadar malzeme almak için durakladım. Şimdiki hedefim onlarla konuşabilmenin bir yolunu bulmak. Bunu başarabildiğim takdirde, eski zamanların sis perdelerini aralayabilmek ve o devirler hakkında bana anlatabilecekleri şeyleri düşünmek bile heyecanıma heyecan katıyor.