Boethiah’ın İspatı

Çeviren: Enes Yetiş

~Aşağıdaki bahsi geçen olay tamamen gerçektir. Burada yazdıklarım, kalbinize mihenk taşı ve kulağınıza küpe olsun.~

~~~

Belirli bir günün belirli bir vaktinde, sadık olanlar, efendilerinin silüetini bir anlığına görebilmek için bazı ritüeller yaparlar. O gün de, çağrı yapmak için çok uygun bir gündü.

Korkunç şaklama seseleri ve dumanlar eşliğinde perde yırtıldı ve efendi, göz kamaştırıcı ve korkunç bir suretle, herkesin gözü önünde bizzat belirdi. ‘Kamer’siz bir gece misali karanlık ve elinde ‘Şems’ kadar sıcak bir kılıç tutarak geldi. Ve Dunmer savaşçı-kraliçe zırhını kuşanmış olmasına karşın, Kızıl Dağ’dan oyulmuş devasa bir heykel gibi dikildi karşımızda.

“Huzurumu bozan da kim?”

Dua edenlerden ilki şaşkın bir şekilde konuştu:

“O Boethiah, Kumpaslar Prensi, Ulusları Aldatan, Gölgeler Kraliçesi, Yıkım Tanrıçası, sana ibadet etmek için huzuruna geldik!”

Gözünü aşağıda toplanmış olan seleflere dikti. Kaşlarını çatarak sordu:

“Söyle bana, beni tanıdığını iddia eden, doğru söylediğini nereden bileceğim?”

Korku içinde feryat etti:

“Her gece sana ibadet ederim, her gece yüce isimlerini zikrederim. Sesim makul gelmiyor mu, inançlıların en çok iman ettiği yüce efendi?”

Kaşlarını tekrar çattı ve adamı nefesiyle helak etti.

İkinciye dönerek sordu:

“Peki ya sen? Varlığının değerini bana nasıl kanıtlayabilirsin?”

Sesindeki şiddetle kaskatı kesilen adam, karanlık silüetin önünde yerlere kapandı.

Silüet ellerini birbirine vurdu ve o adam da yok oldu.

Üçüncü kişiye döndü:

“Peki sen? Sen söyle bakalım, seni diğerlerinden ayıran bir nitelik söyle de seni de onlar gibi arkanda hiç iz bırakmadan helak etmeyeyim.”

Öteki seleflerin yok olmasından dolayı nutku tutulan ve tir tir titreyen adam, fısıldayarak:

“Merhamet et bize!”

İki kere göz kırptı. İlkinde, adam acı içinde kıvranmaya başladı ve ikincisinde de o da yok oldu.

Kalan seleflere doğru kaskatı bir bakış attı:

“Ben merhamet etmem.”

Diğerlerine de aynı şeyi yaptı. Değerlerini kanıtlamalarını istedi, kanıtlayamadılar.

En sonunda bana baktı, gözleri öfkeyle parlıyordu ve dili nefretle dışarı sarkmıştı:

“Bütün seleflerim arasında, yalnız ikiniz kaldınız. Söyle bana, sondan ikinci, bana değerini nasıl kanıtlarsın?”

Hiç tereddüt etmeden kılıcımı çektim ve yanımda duran diğer adamın kalbine sapladım ve korkusuzca yanıtladım:

“Eğer varlığımın değersiz olduğunu düşünüyorsan, bu adama kılıcımdan damlayan kanın kime ait olduğunu sor.”

Gülümsedi. Ve dişlerinin arasından Oblivion kapısı belirdi. Sonra da şöyle söyledi:

“Söyle bana, seleflerimin sonuncusu, niçin ötekilerin yürüdüğü yoldan gitmedin?”

Kılıcımı ona sunarak şunları söyledim:

“Hayattayım çünkü diğeri öldü. Ben varım çünkü var olma arzusu taşıyorum. Ve tıpkı kılıcımdan akan bu kan damlaları gibi, yaptığım işlerin delilleri var olduğu sürece ben de var olmaya devam edeceğim.”

Hediyemi kabul ederek başını salladı ve şöyle dedi:

“Kesinlikle.”

~~~

~Eğer bunları okurken kanınız kaynamaya ve zihniniz alevlenmeye başladıysa, Boethiah sizi çağırıyor demektir. İşte o zaman çağrısına kulak vermek akıllıca olur. Onu Miğferyeli yakınındaki dağda bulabilirsiniz. Bizimle orada buluşun ve sınanın.~

Share :