Çeviren: Enes Yetiş
Uzun süre üzerinde çalıştım, araştırdım, gözlem yaptım, keşfettim ve sonunda tezimi doğruladım: Skyrim’in karanlık ve derin mekanlarında yaşayan kanı bozuk Yitikelf ırkı, gerçekten de efsanevi kar elflerinin ta kendileri.
Kar elflerinin hikayesinin nasıl başladığını kimse bilmiyor, ancak Lokheim tarafından yazılan ve Moesring Savaşı’nı anlatan “Kar Prensi’nin Düşüşü” adlı eski eserde, bu elflerin macerasının nasıl bittiği konusunda büyük tarihçi Ak-Göz Ingjaldr’ın detaylı açıklamaları yer alır.
Buna göre, Kar Prensi olarak da bilinen ulu Yitikelf lideri, sözünü ettiğimiz bu şanlı savaşta öldükten sonra, onu öldüren Kuzeyliler tarafından onuruna yakışır bir şekilde gömüldü. Başsız kalan diğer kar elfleri ya katledildiler ya da kaçıp kayboldular ve kimse bir daha onlardan haber alamadı. Ya da öyle zannedildi.
Kar elflerinin hikayesinin bittiği gün, Yitikelflerinki başlar. O büyük kader gününde kar elfi ırkı kaçarken, aslında dört bir yana dağılmadı – aşağıya indi. Toprağın altına, yerin dibine girdi. Zira en derinlerde, en olmadık yerlerde, hatta Dwemer ırkının efsanevi yurdu olan ve Karamenzil diye anılan yerde bile bu ırk, kendine sığınak aradı.
Evet, Karamenzil gerçekten duruyor. Oraya gittim ve gidenlerin çoğunun aksine, ben sağ salim geri dönmeyi başardım ve de Yitikelf ırkı hakkındaki gerçeği artık biliyorum.
Kuzeyliler tarafından mağlup edilen Yitikelfler, onları koruyacağını taahhüt eden cücelerden teminat almışlar lakin karşılığında korkunç bir bedel ödemeleri gerekmiş. Çünkü Dwemer ırkı bu kar elflerine güvenmiyormuş ve onları, eskiden yeraltında yetişen toksik bir mantar türünü yemeye zorlamış. Bunun sonucunda kar elflerinin hepsi kör olmuş.
Bu görkemli elfler daha sonra güçten düşmüşler. Cücelerin, önce hizmetkarı, sonra da kölesi olmuşlar. Dwemer’in hinliği o kadar büyükmüş ki, Yitikelfleri bu zehirli mantara bağımlı hale getirmişler. Bu onları sadece köle yapmakla kalmamış, aynı zamanda üreyip çoğalma yetilerini de köreltmiş. O günden sonra Yitikelfler ilelebet kör kalmaya mahkum olmuşlar.
Lakin her efendi-köle hikayesinde olduğu gibi, Yitikelfler de sonunda isyan etmişler. İlk defa cücelerin yanına sığındıktan ve uğradıkları ihaneti gördükten çok uzun zaman sonra, Yitikelfler bu gaddarlığa karşı ayaklanıp başkaldırmışlar. Cüceleri alaşağı ettikten sonra, daha derinlere, Karamenzil’in en karanlık deliklerine kaçmışlar.
Aradan geçen onlarca yıl boyunca, iki taraf arasında amansız çatışmalar baş göstermiş. Öyle bir savaş yaşanmış ki, Skyrim’in yüzeyinden çok derinlerde, Kuzeylilerin haberi bile olmadığı, oldukça kanlı geçen “Kayalık Savaşı”, kahramanları ve çarpışmaları hiçbir zaman başkaları tarafından bilinemeyecek olan bir savaş. Ta ki bir gün, savaş bir anda sona erene kadar. O gün Yitikelfler, Dwemer düşmanlarının karşısına çıkmak için silahlarını kuşanıp yola koyulmuş, ancak bütün ırkın bir anda ortadan kaybolduğunu fark etmişler.
Nihayet Dwemer metbularından kurtulduktan sonra, Karamenzil’in dört bir yanına yayılma fırsatı bulabilmişler. Ancak cücelerle yaptıkları uzun savaşlar onları iyice vahşileştirip barbarlaştırdığı için, içlerindeki öldürme ve fethetme arzusu devam etmiş ve zaman zaman yüzeye çıkıp, dağlarda baskınlar ve yağmacılıklar yapmışlar.
Ve böylece başlamış; küçük, gulyabanimsi, kör yaratıkların, gecenin köründe yer kabuğunun çatlaklarından çıkıp hayvanları katletmesi, yalnız seyahat eden yolculara saldırması, ufacık bebeleri beşikten alıp kaçırması hakkındaki efsaneler.
Son yıllarda da, bu yaratıkları ortalıkta görenlerin sayısı günden güne artmıştır. Yağmaları artık daha organize, saldırıları daha vahşi bir hal almış. Aslında bütün bunlardan, Yitikelflerin yeniden bir değişim yaşamaya hazır oldukları sonucuna varılabilir ama bu doğru olabilir mi acaba? Geçmişin kar elfleri uzun zamandır özlemini duydukları zaferi ilan etmeye mi hazırlanıyorlar? Yüzeye akın edip de “aydınlık sakinleri”ne savaş açmak için durmaksızın hazırlık mı yapıyorlar?
Eğer gerçek buysa -Yitikelfler gerçekten de Skyrim’i yeniden fethetmeyi planlıyorsa, korkarım ne insanların ne de tanrıların baş edebileceği bir yılgının baş göstermesi işten bile değil.